top of page

Arama Sonuçları

"" için 98 öge bulundu

  • Sitoplazma | selinhoca

    TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE 2 ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 2 PDF İNDİR 2 2) SİTOPLAZMA ✔ Hücrenin içini dolduran, hayatsal faaliyetlerin gerçekleştiği plazmadır. ✔ İçinde inorganik ve organik maddeler vardır. Ayrıca görevleri birbirinden farklı olan organeller de bulunur. ✔ Sitoplazmanın organeller hariç yarı akışkan kısmına SİTOZOL denir. Sitozolün büyük bir kısmını su oluşturur. (%90) bu oran canlılarda %98'e kadar yükselebileceği gibi %5'e de düşebilir. Bu sıvının içinde enzimler, RNA, organik bileşenlerin yapı taşları, atık maddeler, mineraller… bulunur. Prokaryot hücrelerde sitozol içinde DNA da bulunur. ZARSIZ ORGANELLER 1) Ribozom ✔ Tüm canlı hücrelerde bulunur. (Memelilerin olgun alyuvar hücrelerinde bulunmaz. Ancak bu hücre ilk üretildiğinde ribozoma sahiptir. Organel ve çekirdeklerini sonradan kaybetmektedir.) ✔ Zarsız ve en küçük organeldir. ✔ Protein sentezi yapar. ✔ Yapısında protein ve rRNA bulunur. Prokaryot ve ökaryotlarda protein ve rRNA içerikleri farklıdır. Ökaryotlarda daha büyüktür. ✔ Çekirdekçik bölgesinde yapısını oluşturan rRNA ve protein üretildiğinden, üretim yeri çekirdekçiktir. ✔ Küçük ve büyük olmak üzere iki alt birimden oluşur. Pasif haldeyken alt birimler birbirinden ayrıdır. Protein sentezi sırasında alt birimler birleşir ve ribozom görevini yerine getirir. ✔ Prokaryot; sitoplazmada serbest halde; Ökaryot; sitoplazmada serbest halde, başka bir organelin içinde (kloroplast,mitokondri), endoplazmik retikulumun ve çekirdek zarının üzerinde bulunur. ✔ Bir hücrede aynı protein çeşidinden çok sayıda üretilmek istendiğinde çok fazla ribozom bir araya gelerek polizom (poliribozom) oluşturur. 2) Sentrozom ✔ Hücre bölünmesi sırasında iğ iplikleri oluşturarak hücre bölünmesine yardım eder. ✔ Bitki hücrelerinde görülmez. Hayvan hücrelerinin de sadece bölünebilenlerinde (kas, sinir, yumurta hücresinde yoktur.) bulunur. Mantar hücrelerinde vardır. Not: Sperm içinde bulunan sentrozom döllenmeye katılarak zigotun sentrozomu haline gelir. Bu nedenle vücudumuzda bulunan tüm sentrozomlar babamızın spermi içindeki sentrozomdan kopya alınarak üretilmiştir. ✔ Bir sentrozom iki tane sentriyolden oluşmuştur. Bu sentriyollerin yapısında ise mikrotübüller vardır. ✔ Görev yapmaya başlamadan kısa bir süre önce kendini eşleyerek iğ iplikleri üretir. TEK ZARLI ORGANELLER 1) Endoplazmik Retikulum ✔ Ökaryot hücrelerde çekirdek ile hücre zarı arasında yer alan kanallar sistemidir. Görevleri; ✔ Hücre içinde madde taşınmasını sağlar. ✔ Çekirdek zarını oluşturur ve çekirdek zarı ile doğrudan bağlantılıdır. ✔ Hücreye mekanik destek olur. ✔ Hücre içerisinde gerçekleşen asidik ve bazik tepkimelerin birbirine etki etmeden gerçekleşmesini sağlar. ✔ Karbonhidrat, yağ ve protein sentezinde görev alır.. ✔ Golgi cisimciği, koful ve lizozom organelinin üretimini sağlar. ✔ Golgi cisimciği ile birlikte çalışır. ✔ Üzerinde ribozom bulunup bulunmamasına göre iki çeşittir. Granüllü Endoplazmik Retikulum (GER) ✔ Üzerinde ribozom bulunur. ✔ Protein sentezinin çok fazla yapıldığı enzim, hormon ve salgı üretiminin çok olduğu hücrelerde bol miktarda bulunur. ✔ Proteinli moleküllerin golgi cisimciğine taşınmasından sorumludur. ✔ Hücre dışına salgılanacak, organel ve hücre zarındaki protein yapılı molekülün üretiminden üzerindeki ribozomlar sorumludur. Granülsüz Endoplazmik Retikulum (DER) ✔ Üzerinde ribozom bulunmaz. ✔ Hormon ve yağ sentezi yapan hücrelerde bol miktarda bulunur. ✔ Yağ, karbonhidrat ve mineral taşınmasından sorumludur. ✔ Kas hücrelerinde kasılmayı gerçekleştirmek için Ca depolaması yapar. ✔ İnsan karaciğer hücrelerinde ilaçların olumsuz etkilerini giderir ve glikojen depolar. GER ve DER aynı hücrede bir arada bulunabilir. 2) Golgi Cisimciği (Aygıtı) ✔ Yassılaşmış keseciklerden oluşmuş organeldir. Yassı keseciklerin uçlarında tomurcuklanarak oluşmuş küçük keseler vardır. ✔ Endoplazmik retikulum ile beraber çalışır. Genellikle birbirlerine yakın konumlanmışlardır. ✔ Golgi cisimciği endoplazmik retikulüme bakan yüzeyine bağlanan kesecikler içeriğini boşaltarak golgi aygıtının yapısına katılır. Golgi cisimciği endoplazmik retikulumdan gelen bu kesecikler vasıtasıyla gelişir. Golgi cisimciğine gelen maddeler golgi kanalları boyunca ilerlerken değişikliğe uğratılarak yapısı geliştirilir. Golgi cisimciğindede bu moleküllere yağ, şeker, fosfat ve sülfat grupları eklendiği gibi bazı moleküllerde çıkarılarak molekülün ana yapısı değiştirilebilir. Son halini alan molekül golginin hücre zarına bakan yüzeyinden kesecikler halinde salınır. Görevleri; ✔ Hücreye özgü salgıların üretilmesini ve ekzositozla atılacak olan salgı keseciğinin oluşturulmasını sağlar. ✔ Lizozom ve koful gibi organellerin üretilmesini sağlar. ✔ Kompleks organik maddelerin üretilmesini sağlar. (glikoprotein,glikolipit, fosfolipit…) ✔ Hücre zarının ve hücre çeperinin üretilmesini sağlar. (Selüloz üretimi golgi cisimciğinde gerçekleşmez. Ancak, bitki hücre çeperinin yapısına katılan diğer organik maddelerin üretimi burada gerçekleşir.) 3) Lizozom ✔ Golgi cisimciği tarafından oluşturulan içinde sindirim enzimleri bulunan organeldir. ✔ Bitki hücrelerinde bulunmaz. Özellikle pinositoz ve fagositoz yapan hücrelerde bol miktarda bulunur. ✔ İçeriğinde bulunan enzimler lizozom içindeyken pasif haldedir. Görevini yaptığı sırada aktif hale geçmektedir. (Aktifleştirme işlemi pH değişimi ile olmaktadır.) Görevleri; ✔ Hücre içi sindirim yapar. Fagositoz ve pinositozla içeri alınan besin kofunun etrafını sararak içeriğin sindirilmesini sağlar. Fagositozla içeri alınan molekül besin dışında bir mikroorganizma olabilir. ✔ Yaşlanmış ya da fonksiyonu bozulmuş organelleri parçalar. (Otofaji) ✔ Gerektiğinde kendini patlatır. İçeriğinde bulunan enzimler sitoplazmaya yayılır ve hücre kendini sindirir. Bu olaya otoliz denir. Bu durum hücre yaşlandığında ya planlanmış hücre ölümleri mekanizması için gereklidir. ✔ Lizozom aktivitesinin azalması bazı hastalıklara ve deri hücrelerinde lekelenmelere sebep olabilmektedir. 4) Koful ✔ Hücre içerisinde çeşitli görevleri bulunan organeldir. ✔ Genel olarak hayvan hücrelerinde çok sayıda küçük; bitki hücrelerinde ise az sayıda büyük kofullar bulunur. ✔ Bitki hücreleri yaşlandıkça koful büyüklükleri artar merkezde bulunan en büyük kofula merkezi koful denir. Bu koful bitki hücresi çok yaşlandığında diğer organelleri ve çekirdeği sıkıştırarak hücrenin ölmesine neden olur. Görevlerine göre kofullar; Depo kofulu: Genellikle bitki hücreleri de bulunur. Atık madde, pigment ve su depolanmasını sağlar. Besin kofulu: Endositozla alınan besini taşıyan kofuldur. Boşaltım kofulu: Ekzositozla atılacak maddeyi taşıyan kofuldur. Salgı kofulu: Ekzositoz ile salgılanacak salgıyı (enzim, hormon ya da özel bir madde) taşıyan kofuldur. Sindirim kofulu: Besin kofulu ile lizozom organelinin birleşmesi ile oluşan kofuldur. Endositoz ile hücre içine alınan besinin sindirilmesini sağlar. Kontraktil (Vurgan) koful: Tatlı sularda yaşayan ökaryot tek hücreli canlılarda hücre içine giren fazla suyun aktif taşıma ile dışarı atılmasını sağlayan kofuldur. Bu olay suyun enerji harcanarak atıldığı tek yerdir. 5) Peroksizom ✔ Hemen hemen tüm ökaryot hücrelerde bulunabilen ve H2O2’yi parçalayarak etkisiz hale getiren organeldir. ✔ Yağ asitlerinin solunuma katılma sürecinde oksijen kullanarak parçalanmasını sağlar. Bu şekilde mitokondriye yardım eder. Çift Zarlı Organeller 1) Mitokondri: ✔ Oksijenli solunum ile enerji üretiminin yapıldığı organeldir. Çok fazla enerji harcayan hücrelerde bol miktarda bulunur. (sinir hücresi , kas hücresi gibi..) ✔ İç ve dış olmak üzere iki zarı vardır. İç zar kıvrımlıdır. Bu kıvrımlara krista denir. Krista mitokondrinin yüzey alanını artırarak daha verimli çalışmasını sağlar. ✔ İçini dolduran sıvıya matriks denir. Matriks sitoplazma benzeri bir sıvıdır ve içerisinde inorganik ve organik maddeler bulunur. Matriks içerisinde enzim, ribozom organeli, DNA ve RNA moleküleri vardır. ✔ Kendini çoğaltabilir. Ancak kendi dış zarını üretecek olan nükleik asit şifresi kendi DNAsında bulunmadığından çoğalması hücre DNAsı kontrolündedir. ✔ Protein sentezi yapabilir. 2) Plastidler: ✔ Bitki hücrelerinde bulunan içerdiği pigmentler ile hücreye renk verebilen ve çeşitli görevleri olan organellerdir. ✔ İç ve dış olmak üzere çift zarlıdırlar. Üç çeşit plastid vardır. a) Kloroplast ✔ İçerisinde yeşil renk veren pigment bulunan (klorofil) plastidlerdir. ✔ Bulunduğu hücreye yeşil renk verir. Fotosentez yapabilen tüm ökaryotik hücrelerde bulunur. ✔ Kısa süreli nişasta depolayabilir. ✔ İç ve dış olmak üzere çift zarlıdır. İç zar düzdür. ✔ İçindeki sıvıya stroma denir. Bu sıvı sitoplazmaya benzer ve içerisinde inorganik ve organik maddeler bulunur. Ayrıca içinde enzim, ribozom, DNA ve RNA molekülleri bulunur. ✔ İçerisinde tilakoit zarların oluşturduğu üçüncü zar sistemi vardır. Bu zar sisteminde, grana (granum) denilen yapılar bulunur. Klorofil pigmentleri bu yapıların içinde bulunur. Granalar birbirine tilakoit ara lamellerle bağlıdır. Bu yapılar granalar tarafından yakalanmayan ışığı yakalayıp fotosentez verimi artırır. ✔ Kendini çoğaltabilir. Dış zarının genetik şifresi kendi DNA’sında bulunmadığından çoğalırken hücre DNA’sına bağlıdır. ✔ Protein sentezi yapabilir. b) Kromoplast ✔ Yeşil hariç renk pigmentlerini taşıyan plastidlerdir. Kırmızı: likopen Sarı: ksantofil Turuncu: karoten ✔ Bitkilerin çiçek yaprak ve kök gibi yapılarında bulunur. Taşıdığı rengi bitkiye verir. c) Lökoplast ✔ Renk pigmenti içermeyen plastidlerdir. ✔ Işık görmeyen kısımlarda bulunur. ✔ Bulunduğu hücreye göre farklı besin maddelerinin depolanmasını sağlar. Patates: Nişasta Pirinç: Nişasta Fasulye tohumu: Protein… ✔ Bitkilerin depo organlarının hücrelerinde bol miktarda bulunur. ✔ Gerekli çevre şartları sağlandığında plastidler birbirlerine dönüşebilirler. Örn: Olgunlaşan domatesin kırmızı olması Örn: Patatesin güneşte bekletildiğinde yeşile dönmesi HÜCRE İSKELET ELEMANLARI ✔ Ökaryot sitoplazması içerisinde bulunan protein yapılı lifli moleküllerdir. Üç çeşit hücre iskelet elemanı vardır. 1) Mikrofilament ✔ Aktin proteinlerinden oluşmuş en ince hücre iskelet elemanlarıdır. GÖREVLERİ: 1) Gerilmelere karşı koyarak hücrenin biçimini korur. 2) Kas hücrelerinin kasılmasını sağlar. (aktin) 3) Yalancı ayak ve mikrovillus oluşumu sağlar. 4) Hayvan hücrelerinde hücre bölünmesi sırasında boğumlanmayı sağlar. 5) Sitoplazmanın hareket etmesini sağlar. 2) Ara Filament ✔ Üst üste sarılmış lifli proteinlerden oluşan orta kalınlıktaki hücre iskelet elemanıdır. GÖREVLERİ: 1) Hücrenin şeklinin sabit kalmasını sağlar. 2) Çekirdek ve organellerin yerinin sabit kalmasını sağlar. 3) Deride bulunan ara filamentler keratin yapılıdır. Keratin yapılı ara filamentler deri hücreleri arasında bağlantı sağlayarak dayanıklılığını artırır. 3) Mikrotübül ✔ Tübülin proteinlerinden oluşmuş en kalın hücre iskelet elemanlarıdır. GÖREVLERİ: 1) Hücrenin şeklinin sabit kalmasını sağlar. 2) Hücre organellerinin gerektiğinde hareket etmesinin sağlar. 3) Sentriyol, sil ve kamçı yapıların yapısına katılır. 4) Hücre bölünmesi sırasında kromozomların hareketini sağlar. 5) Selüloz liflerinin düzenlenmesini sağlar. Sıradaki konu: Çekirdek Önceki konu: Hücre Zarı - Hücre Çeperi

  • ATP ve Hormon | selinhoca

    Önceki konu: Nükleik Asitler Sıradaki konu: Hücre 7) ATP ✔ Besinlerin solunumla parçalanması sonucunda açığa çıkan enerjinin kısa süreli depolandığı moleküldür. ATP içine yerleştirilmemiş enerji canlı tarafından kullanılamaz. ✔ Bütün hücreler kendi ATP’sini kendisi üretir. Hücreden hücreye aktarımı yapılamaz ve depolanamaz. ✔ Yapısında adenin organik bazı, riboz pentoz şekeri ve 3 tane fosfat bulunur. ✔ Adenin ile ribozun birbirine bağlanmasını glikozit bağı ile gerçekleşir. Adenin ve riboz beraberce adenozin yapısını oluşturur. ✔ Adenozinle 1. fosfatın bağlanması fosfoester (ester) bağı ile gerçekleşir. Adenozin + 1 fosfat: AMP Adenozin + 2 fosfat: ADP Adenozin + 3 fosfat: ATP ✔ 1-2 ve 2-3. fosfatlar arasındaki bağa yüksek enerjili fosfat bağı denir. Besinlerden açığa çıkartılan enerji bu bağlarda depolanır. ATP yapısında iki tane yüksek enerjili fosfat bağı vardır. ✔ ADP yapısına fosfat eklenerek açığa çıkan serbest enerjinin yüksek enerjili fosfat bağı içerisine hapsedilmesi ile ATP’nin üretilmesine fosforilasyon denir. ✔ ATP’nin hidroliz edilerek yüksek enerjili fosfat bağın parçalanması ile ADP ve fosfat oluşturulmasına defosforilasyon denir. ✔ AMP --> ADP --> ATP dönüşümü ve bunun tersi hücre içerisinde kademeli olarak gerçekleştirilir. Bu dönüşümler kademeli olarak olmasaydı (her iki yüksek enerjili fosfat bağı aynı anda koparılsaydı) , defosforilasyon sırasında açığa çıkan enerji hücreye zarar verirdi. 8) HORMON ✔ Protein, steroit ya da aminoasit yapılı organik maddelerdir. ✔ Endokrin bez, nöron uçları ve karma bezlerden kana salgılanırlar. ✔ Canlının metabolizmasını düzenlerler. ✔ Kanda optimum düzeyde ve doğru zamanda istenilen hormon bulunmadığında canlı metabolizmasında bozukluk olur. PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE

  • Duyu Organları | selinhoca

    Göz, Kulak, Burun, Dil, Deri Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Tablet versiyonu izle 2 Özel Ders versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle 2 Özel Ders versiyonu izle 3 Duyu Organları ✔ Canlının kendi iç bünyesinde meydana gelen değişiklikleri ve yaşadığı ortamdaki uyarıları alan organlara duyu organları denir. ✔ Duyu organları önce çevresindeki uyarıları tespit eder, sonra MSS’ye gönderir. MSS ise uyarıyı değerlendirir. ✔ Duyu organlarında bulunan ve uyarıyı alan yapılara duyu reseptörü denir. ✔ Duyu reseptörleri; duyu nöronu ya da duyu epitel hücrelerinden oluşmuştur. ✔ Duyu reseptörleri aldıkları uyarının cinsine göre sınıflandırılır. 1) Kemoreseptör: Burun ve dilde bulunan ve kimyasal uyarıları algılayan reseptörlerdir.. Aynı uyarıya uzun süre maruz kaldıklarında yorulurlar. 2) Fotoreseptör: Gözde bulunan ve ışığı algılayan reseptörlerdir. 3) Termoreseptör: Deride bulunan sıcak ve soğuğu algılayan reseptörlerdir. Aynı uyarıya uzun süre maruz kaldıklarında yorulurlar. 4) Mekanoreseptör: Deri ve kulakta bulunan basınç, ses, dokunma gibi uyarıları algılayan reseptörlerdir. Görme Duyusu ✔ Vücudumuzdaki görme duyusu göz organında bulunur. ✔ Kaşlar, kirpikler, göz kapakları, göz kasları ve gözyaşı bezleri, göze yardımcı yapılardır. Kaşlar ve kirpikler, yabancı maddelere ve güneş ışığına karşı koruma sağlarken göz kapakları, mekanik etkilerden gözü korur. Gözyaşı bezleri ve gözyaşı, gözü nemlendirir. İçerdiği lizozim enzimiyle mikroorganizmalara karşı gözü korur. Gözün hareketi göz kasları sayesinde gerçekleşir. ✔ Göz dıştan içe doğru üç tabakada incelenir. A) Sert Tabaka (Sklera) ✔ Bağ dokudan oluşmuş ve gözü en dıştan saran koruyucu tabakadır. ✔ Gözün ön kısmında saydamlaşarak saydam tabakayı (kornea) oluşturur. Kornea ışığın ilk kırıldığı yerdir. Korneada kan ve lenf damarı bulunmaz. Lenf sıvısı ile beslenir. ✔ Korneanın herhangi bir nedenle lenf sıvısı ile beslenememesi durumunda kan damarları oluşur. Bu kan damarları sorun düzelene kadar gözü besler ve bu durum gözün kanlanması olarak bilinir. B) Damar Tabaka (Koroid) ✔ Sert tabakanın altında bulunan damarlarca zengin bir tabakadır. ✔ Damarca zengin olduğundan gözün beslenmesinde görev alır. ✔ Gözün ön tarafında düzleşerek irisi oluşturur. İris kalıtsal olarak göze renk veren tabakadır. ✔ İrisin yapısında bulunan kaslar irisin ortasında bulunan göz bebeği adı verilen boşluğun genişlemesini ve daralmasını sağlar. Bu şekilde göze girecek olan ışık miktarı ayarlanır. Bu durum orta beyin tarafından kontrol edilen bir reflekstir. Işık az --> İris küçülür --> Göz bebeği genişler Işık çok --> İris büyür --> Göz bebeği daralır ✔ İrisin arkasında göz merceği yer alır. Göz merceği, göze gelen ışığı ikinci kez kırıldığı yerdir. ✔ Damar tabaka iris etrafında kalınlaşarak kirpiksi cismi oluşturur. Uzaktaki ya da yakındaki cisimlere bakılırken kirpiksi cisim kasları kasılıp gevşeyerek göz merceğinin kalınlığını ayarlar. Buna göz uyumu denir. Bu olay orta beyin tarafından kontrol edilir. Yakın --> Kirpiksi kaslar kasılır --> Mercek bağları gevşer --> Göz merceği kalınlaşır Uzak --> Kirpiksi kaslar gevşer --> Mercek bağları kasılır --> Göz merceği incelir ✔ Saydam tabaka ile göz bebeği arasındaki boşluğa ön oda, göz merceği ile iris arasındaki boşluğa arka oda denir. Bu odaların içi sıvı ile doludur. Gözün yapısının korunması, mercek ve korneanın beslenmesini sağlar. Bu sıvının dengesinin değişmesi sonucu basınç yükselmesine göz tansiyonu denir. ✔ Mercekle ağ tabaka arasına karanlık oda denir. Bu odanın içi camsı sıvı ile doludur. Bu sıvı göz içinde basınç oluşturarak gözün şeklinin sabit kalmasını sağlar. Ayrıca ışığı kırılması üzerinde etkisi vardır. C) Ağ Tabaka (Retina) ✔ Gözün en iç tabakasıdır. ✔ Bu tabakada reseptörler ve duyu sinirleri yer alır. ✔ Görme sinirlerinin gözü terk ettiği noktaya kör nokta denir. Burada reseptörler yoktur. ✔ Kör noktanın hemen üstünde sarı benek (sarı leke) yer alır. Burada reseptörler bulunur. Göz merceğinde kırılan ışık sarı benek üzerine düşürülerek küçük ve ters görüntü oluşturulur. ✔ Her iki gözden çıkan sinirler (optik sinir) beyin kabuğunda optik kiyazma adı verilen bölgede birleşir. Optik kiyazmadaki sinirler her iki gözün sağ görme alanındaki görüntüyü beynin sol tarafına; her iki gözün sol görme alanındaki görüntüsünü ise beynin sağ tarafına iletir. ✔ Gözde iki çeşit fotoreseptör bulunur. Bunlar çomak (çubuk) ve koni reseptörleridir. Bunlar vücuttaki tüm reseptörlerin %70’ini oluşturur. ✔ Çomak (Çubuk) reseptörleri : Karanlıkta görmeyi ve cisimlerin şeklini algılamayı sağlar. Çomak reseptörlerinde A vitamininden üretilmiş rodopsin molekülü bulunur. Rodopsin sentezi gecikirse karanlıkta görmek zorlaşır. Bu nedenle A vitamini eksikliğinde gece körlüğü ortaya çıkar. ✔ Koni reseptörleri: Renklere karşı hassastır. Aydınlıkta cisimlerin ayırt edilmesini sağlar. ✔ Çubuk reseptörleri konilerin etrafında bulunur. GÖRME KUSURLARI VE GÖZ HASTALIKLARI ✔ MİYOP Sebep: Göz merceğinin şişkinleşmesi sonucu kırıcılığının artması ya da göz yuvarlağının normalden uzun olması sonucunda görüntünün sarı beneğin önüne düşmesi. Sonuç: Uzağı bulanık görürler. Düzeltilmesi: Kalın kenarlı mercek ✔ HİPERMETROP Sebep: Göz merceğinin incelmesi sonucu kırıcılığının azalması ya da göz yuvarlağının normalden kısa olması sonucunda görüntünün sarı beneğin arkasına düşmesi. Sonuç: Yakını bulanık görürler. Düzeltilmesi: İnce kenarlı mercek ✔ ASTİGMATİZM Sebep: Kornea ya da göz merceğinin kavislenmesi sonucu görüntünün sarı benek üzerine tam olarak düşürülememesi Sonuç: Bulanık görme Düzeltilmesi: Silindirik mercek ✔ PRESBİTLİK Sebep: Yaşlanmaya bağlı olarak göz merceğinin esnekliğini kaybetmesi sonucu görüntünün sarı benek üzerine düşürülememesi Sonuç: Yakını bulanık görürler. Düzeltilmesi: İnce kenarlı mercek ✔ KATARAKT Sebep: Göz merceğinin saydamlığını kaybetmesi Sonuç: Saydamlığın denk geldiği bölgeyi görememe Düzeltilmesi: Ameliyat ✔ ŞAŞILIK Sebep: Göz kaslarının orantısız olması sonucu Sonuç: Göz bebeğinde kayma Düzeltilmesi: Ameliyat ✔ TAM RENK KÖRLÜĞÜ Sebep: Genetik olarak koni reseptörlerinin bulunmamasıdır. Sonuç: Siyah ve beyaz görürler. Renkleri ayırt edemezler. ✔ KISMİ RENK KÖRLÜĞÜ Sebep: Genetik olarak bazı koni reseptörlerinin bulunmamasıdır. En sık rastlananı kırmızı-yeşil renk körlüğüdür. Sonuç: Bulunmayan koni reseptörlerinin renklerini ayırt edemezler. BURUN ✔ Burun koku alma ve solunum organı olarak görev yapar. ✔ Koku alma reseptörleri her iki burun boşluğunun üst bölgesine yerleşmiştir. Bu nedenle burnun her yeri ile koku algılanmaz. ✔ Koku reseptörlerinin yerleştiği bölgeye sarı bölge denir. Buradaki reseptörler kemoreseptörlerdir. ✔ Burnun iç yüzeyinde mukus salgılayan goblet hücreleri yer alır. Mukus, burnun iç yüzeyini koruyarak koku taneciklerinin çözünmesini sağlar. ✔ Koku reseptörlerinin uyarılması ve kokunun algılanması için koku moleküllerinin mukus içinde çözünmesi gerekir. Çünkü koku reseptörleri sadece suda ya da mukusta çözünen maddelerle uyarılabilir. Mukus tabakasının grip ve nezle gibi bir hastalık nedeni artması, koku moleküllerinin reseptörlere ulaşmasına engel olur. Bu durumda koku hissedilmez. ✔ Koku reseptörlerinin uçlarında siller bulunur. Bu siller mukus içerisinde ilerler. ✔ Koku reseptörleri uzun süre aynı uyarı ile uyarıldığında bir süre sonra impuls oluşumu durur. Koku hissedilmez. Ancak, yeni bir koku geldiğinde yeni koku hissedilir. KULAK ✔ Kulak, işitme ve dengede görev alan duyu organdır. ✔ Dıştan içe doğru üç kısımdan oluşmuştur. 1) Dış Kulak (Ses gaz ile taşınır.) ✔ Kulak kepçesi, kulak yolu ve kulak zarından oluşur. Kulak kepçesi: Ses dalgalarını toplayarak, kulak yoluna iletir. Kulak yolu: Kulak kepçesini kulak zarına bağlar. Kulak yolu içerisinde bez epiteli bulunur. Bunun salgısı kulak yolunu nemli tutar ve kulak zarının esnekliğini artırır. Kulak zarı: Kulak yolundan gelen ses dalgalarını kuvvetlendirerek orta kulağa iletir. 2) Orta Kulak (Ses katı ile taşınır.) ✔ Kulak zarı ile oval pencere arasında kalan bölümdür. ✔ Çekiç – örs – üzengi kemikleri ile östaki borusundan oluşur. Çekiç – örs – üzengi kemikleri: Kulak zarından gelen ses dalgalarını kuvvetlendirerek oval pencereye iletir. Bu kemikler vücudumuzun en küçük kemikleridir. Östaki Borusu: Orta kulağı yutağa bağlayan borudur. Yutağa açıldığı yerde kapakçıklar vardır. Esneme, yutkunma ve ani basınç değişikliklerinde kapakçıklar açılır. Bu şekilde kulağın basıncını ayarlar. 3) İç Kulak (Ses sıvı ile taşınır.) ✔ Hem işitme hem de denge ile ilgili yapılar bulunur. ✔ Oval pencere ile başlar. Kendi aralarında bağlantılı birçok zar ve kemikten oluşur. Salyanoz (kohlea): İç kulaktaki işitme ile ilgili kısımdır. Salyangoz içerisinde birbirlerinden zarlarla ayrılan üç kanal bulunur. Bu kanalların tepe noktaları ortaktır. ✔ Vestibular kanal --> Tabanı oval pencereye bağlanır. İçerisinde perilenf sıvısı bulunur. ✔ Kohlear Kanal --> Ortadadır. İçerisinde endolenf sıvısı bulunur. ✔ Timpanik Kanal --> Tabanı yuvarlak pencereye bağlanır. İçerisinde perilenf sıvısı bulunur. ✔ Perilenf proteince zengin, endolenf klorca zengin bir sıvıdır. ✔ Kohlear kanal içinde işitmeyi sağlayan korti organı bulunur. Korti organının serbest ucu tüylerle kaplıdır. Bu tüylerde reseptörler bulunur. Ses dalgalarının endolenf sıvısını titreştirmesi ile tüyler titreşir ve ses algılanır Yarım daire kanalları: İç kulaktaki denge merkezidir. İçi endolenf sıvısı ile doludur. Yarım daire kanallarının uç noktolarına ampulla denir. Yarım daire kanalları birbirine tulumcuk ile tulumcuk da kesecik ile bağlantılıdır. Kesecik ise salyangoza bağlanır. Kesecik ve tulumcuk içinde CaCO3 tan oluşmuş otolit taşları vardır. Ayrıca uçları sinir hücreleri ile bağlantılı tüylü hücreler bulunur. Bu hücreler hem endolenf sıvısı hem de otolit taşlarının hareketini algılayarak beyinciğe impulslar gönderir. Beyincik de aldığı uyarıları değerlendirerek vücudun dengesini ayarlar. ✔ İnsanda tat alan duyu organı dildir. ✔ Tat almanın yanı sıra konuşma ve yutmada da etkilidir. ✔ Suda veya tükürükte çözünmüş besinlerin tadını almayı sağlayan kısımlar dilin üst yüzeyinde bulunur. Tat, tat alma reseptörleriyle algılanır. Bunlara tat tomurcuğu denir. Tat tomurcukları, dilin üzerini örten epitel dokuya gömülü halde bulunur. Tat tomurcukları papilla denilen yapılarda kümelenmiştir. Farklı tatları algılayan tat tomurcukları dilin belirli bölgelerinde yoğunlaşmıştır ✔ Bir maddenin tadının algılanmasında maddenin sıcaklığının, kokusunun ve görülmesinin de rolü vardır. ✔ Dil, epitel dokuya sahip olduğundan kemoreseptörlerin yanı sıra, mekanoreseptör ve termoreseptörlere de sahiptir. ✔ Dokunma duyusu deri tarafından algılanır. ✔ Deri, epitel ve temel bağ doku olmak üzere iki farklı dokudan meydana gelmiştir. EPİTEL DOKU ✔ Vücudun dış ve iç yüzeyini örten dokudur. ✔ Hücreler arası boşluk yok denecek kadar azdır. ✔ Kan damarı ve sinirler bulunmadığından bağ dokudan difüzyon ile beslenir. ✔ Görevlerine göre örtü, bez ve duyu epiteli olmak üzere 3 çeşit epitel doku bulunur. Duyu Epiteli: Dış ortamdan gelen uyarıları alan özelleşmiş epitellerdir. Reseptör olarak görev yaparlar. Dilde tat, burunda koku, deride ise çeşitli mekanik etkileri algılayan epitel hücreleridir. Bez Epiteli: Salgı üretip salgılayan epitel dokudur. Endokrin, ekzokrin ve karma bez şeklinde bulunabilir. Örtü Epiteli: Vücudun dış ve içini örten epitel dokudur. Mekanik etki, besin emilimi ve sıcaktan ya da soğuktan koruma gibi görevleri vardır. TEMEL BAĞ DOKU ✔ Diğer doku ve organların arasını doldurarak diğer dokuların beslenmesini sağlar ve mekanik destek olur. ✔ Bağ doku hücreleri; hücre ara maddesi ve liflerden oluşur. ✔ Kan damarı ve sinir hücreleri bakımından zengindir. ✔ Bağışıklıkta görev yapar. Bağ Doku Hücreleri Fibroblast: Bağ dokusunun liflerini üreten esas hücrelerdir. Daha sonra fibrosit haline dönüşürler. Bağ dokusunun yenilenmesini ve kollajen ipliklerinin oluşmasını sağlarlar. Kemikleşme sırasında osteositlere (kemik hücresi) dönüşürler. Mast hücreleri: Heparin ve histamin salgılarlar. Heparin, kanın damar içinde pıhtılaşmasını engeller. Histamin, kılcal damarların geçirgenliğini artırır. Makrofaj hücreleri: Fagositoz yaparak bağışıklıkta görev alırlar. Plazma hücreleri: Antikor üreterek bağışıklıkta görev alırlar. Melanosit: Sitoplazmalarında melanin pigmenti bulundurduklarından bulundukları dokuya renk verir. Bağ Doku Lifleri Kollejen Lifler: Kollejen proteinlerinden oluşan basınca çekmeye ve gerilmeye dayanıklı ince liflerdir. Elastik Lifler: Elastin proteininden oluşan uzama yetenekleri fazla olan liflerdir. Yüz, boyun derisi ve damarlarda bol miktarda bulunurlar. Ağsı (Retiküler) Lifler: Kollajen liflerine bağlanmış çok ince liflerdir. Dağınık olarak iç organları sararlar. YAĞ DOKUSU ✔ Yağ depolayan bir çeşit bağ dokudur. ✔ Hücreleri arasında kollajen ve ağsı lifler bol miktarda bulunur. ✔ Deri altında bol miktarda bulunarak ısıyı ayarlar ve derinin kurumasını engeller. ✔ Organların etrafını sararak çalışmaları sırasında birbirlerinden ve dışarıdan gelecek mekanik etkiden korurlar. ✔ Fazla yağı depoladıklarından depo besin kaynağıdırlar. ✔ ADEK vitaminlerini depolarlar. İnsan derisi iki tabakadan oluşmuştur. Üst Deri (Epidermis) ✔ Derinin üst kısmıdır. ✔ Çok katlı epitelden oluşmuştur. Korun Tabakası: Üzeri deri bezlerinin salgıları ve keratinleşmiş (ölü hücre) hücrelerin oluşturduğu özel katman ile kaplıdır. Bu kısma korun tabakası denir. Bu tabaka deriyi dış etkenlerden ve mikroorganizmalardan korur. Kan damarı ve sinirler yer almadığından beslenmesi alt kısımdaki hücreler tarafından gerçekleştirilir. Malpigi Tabakası: Üst derinin alt kısmında canlı hücrelerden oluşan malpigi tabakası bulunur. Bu tabakada yer alan hücreler (melanosit) melanin pigmenti üretir. Bu pigmentin miktarı derinin rengini oluşturur. Bronzlaşma durumunda bu pigmentlerin durumu derinin geçici olarak koyulaşmasına yol açar. Alt Deri (Dermis) ✔ Üst derinin altında yer alır. ✔ Elastik ve kollajen bağ doku liflerinden oluşmuştur. ✔ Kan damarı, sinirler, kaslar, dokunma cisimcikleri, ter ve yağ bezleri, kıl kökleri ve lenf damarları bulunur. ✔ Bol miktarda reseptör içerir. ✔ Taşıdığı damarlar vücut ısısının ayarlanmasında ve üst derinin beslenmesinde görev alır. ✔ Düz kaslar kılların hareketinde rol oynar. Deride Yer Alan Reseptörler ✔ Serbest sinir uçları: Değme ve ağrı duyusu ✔ Merkel diskleri: Değme (anlık temas) duyusu ✔ Meissner cisimciği: Dokunma duyusu ✔ Pacini Cisimcikleri: Basınç duyusu ✔ Ruffini Cisimciği: Sıcak duyusu ✔ Krause cisimciği: Soğuk duyusu Derinin Görevleri; ✔ Vücuda şekil ve bütünlük kazandırır. ✔ Altındaki yapıları korur. ✔ Mikroorganizmaların vücuda girmesine engel olur. ✔ Karasal hayvanlarda vücudun su kaybını engeller. ✔ Boşaltıma yardımcı olur ✔ Gaz alışverişi yaparak solunuma yardımcı olur. ✔ Vücut ısısının düzenlenmesine yardımcı olur. ✔ Bazı ilaçların emilmesini sağlar. ✔ İçerdiği pigmentlerle güneşin zararlı etkilerinden korur. Sıradaki konu: Destek ve Hareket - 1 Önceki konu: Pankreas, Eşeysel Bezler

  • Kemik Kıkırdak Kas Doku | selinhoca

    Sıradaki konu: Sindirim Sistemi Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle 2 Diğer video izleme seçenekleri Özel Ders versiyonu izle 3 KEMİK DOKU ✔ Embriyonik dönemde iskelet kıkırdak yapılıdır. Daha sonra kemikleşme görülür ve kemik doku oluşur. ✔ Kemik doku hücreleri olan osteositler lakün adı verilen boşluklarda bulunur. ✔ Organik ve inorganik maddelerden oluşan osein adında ara maddesi vardır. ✔ Kemiklerin dışında periost denilen kemik zarı yer alır. Kemiğin enine büyümesini ve onarılmasını sağlar. Görevleri ✔ Vücuda şekil verir ve desteklik sağlar. ✔ Kas ve eklemlerle birlikte hareketi sağlar. ✔ İç organları korur. ✔ Kan hücrelerini üretir. ✔ Mineral depolar. Kemik Doku Çeşitleri Sıkı (Sert) Kemik Doku ✔ Uzun kemiklerin gövdesinde kısa yassı ve düzensiz şekilli kemiklerin dışında bulunur. ✔ Osteositler halkasal görünüm oluşturmuş ve sıkı sıkıya bağlıdır. ✔ Osteositlerin ortasından havers kanalları geçer. Bu kanallar da volkmann kanalları ile birbirine bağlanır. Bu kanallardan kan damarları ve sinirler geçer. Süngerimsi Kemik Doku ✔ Uzun kemiklerin uç kısmında; kısa, yassı ve düzensiz şekilli kemiklerin iç kısmında bulunur. ✔ Boşluklu yapıdadır. Bu boşluklar kırmızı kemik iliği ile doludur. Kemik Çeşitleri Uzun Kemik ✔ Kol ve bacaklarda bulunur. ✔ Baş kısmı ile gövde arasında epifiz plağı bulunur. Kemiğin büyümesini sağlar. ✔ Sıkı kemik dokunun ortasında sarı kemik iliği vardır. Yassı Kemik ✔ Kalınlığı az olan yassılaşmış kemiklerdir. ✔ Kafatası, kaburga, kürek ve kalça kemiği yassı kemiktir. Kısa Kemik ✔ Boy ve genişliği birbirine yakın olan kemiklerdir. ✔ El ve ayak bilek kemikleri kısa kemiktir. Düzensiz Şekilli Kemik ✔ Yapı olarak kısa ve yassı kemiklere benzerler. ✔ Omurlar ve bazı yüz kemikleri düzensiz şekilli kemiklerdir. ✔ Kırmızı kemik iliği, sıkı kemik doku, süngerimsi kemik doku, periost tüm kemiklerde ortak olarak bulunan yapılardır. Kemiklerin Gelişimine Etki Eden Faktörler ✔ Hormonlar ✔ Vitaminler ✔ Mineraller ✔ Genetik Faktörler ✔ Güneş Işığı ✔ Dengeli Beslenme ve Spor KIKIRDAK DOKU ✔ Kıkırdak doku hücrelerine kondrosit, ara maddesine kondrin denir. ✔ Yapısında kan damarı bulunmadığından bağ dokudan difüzyon ile beslenir. Atık maddelerini de aynı şekilde uzaklaştırır. Kıkırdak Doku Çeşitleri Hiyalin Kıkırdak: Ara maddesinde kollejen lif içeren çok sayıda hücreden oluşmuş, basınca dayanıklı kıkırdaktır. ✔ Embriyo iskeleti, soluk borusu, burun, kemiklerin eklem başları, kaburga uçlarında bulunur. Elastik Kıkırdak: Ara maddesinde elastik lifler bulunan, esnek kıkırdaktır. ✔ Kulak kepçesi, kulak yolu, östaki borusu, epiglotis bulunur. Fibröz Kıkırdak: Ara maddesinde kollejen lif bulunan az sayıda hücreden oluşmuş, basınç ve çekmeye karşı dayanaklı kıkırdaktır. ✔ Omurlar arası disklerde, köprücük kemiği gibi kemiklerin eklem bölgelerinde bulunur. EKLEMLER VE ÇEŞİTLERİ ✔ İki ya da daha fazla kemiğin birbiriyle bağlantı kurduğu bölgelere eklem denir. Eklem Çeşitleri Oynar Eklem ✔ Kol ve bacaklarda bulunan hareket yetenekleri en fazla olan eklemlerdir. ✔ Kemiklerin eklem yapan yüzeylerinde eklem kıkırdağı bulunur. Kemiklerin hareketi sırasında aşınmayı önler. ✔ Eklem bölgesinde bağ dokudan yapılmış eklem kapsülü bulunur. ✔ Eklem kapsülünün iç bölgesinde sinovial zar vardır. Bu zardan eklemin hareketi sırasında kemiklerin aşınmasını önleyen sinovial sıvı üretilir. Yarı Oynar Eklem ✔ Oynar eklemlere göre hareket yetenekleri sınırlı eklemlerdir. ✔ Boyun göğüs ve omurlar arasında bulunur. ✔ Kemikler arasında sürtünerek aşınmayı önleyen kıkırdaktan oluşmuş diskler bulunur. Oynamaz Eklem ✔ Hareket yeteneği olmayan eklemlerdir. ✔ Kafatası, yüz kemikleri (alt çene hariç), kalça kemiği arasından bulunur. ✔ Kemikler testere dişlisi şeklinde birbirine bağlanmıştır. ✔ Yetişkin bir insanın iskeletinde 206 tane kemik bulunur. Bebeklerdeki kemik sayısı daha fazladır (350). Büyüdükçe kemikler birbiri ile kaynaşarak kemik sayısı azalır. ✔ İnsan iskeleti; üyeler ve eksen iskeleti olmak üzere iki kısımdan oluşur. ✔ Eksen İskeleti: Baş ve gövdeden oluşur. Baş İskeleti: Kafatası ve yüz kemiklerinden oluşur. Gövde İskeleti: Omurga (33 tane omur kemiği), kaburga (12 çift), göğüs kemiği, omuz kemiklerinden oluşur. ✔ Üyeler İskeleti: Kalça kemikleri, kol, bacak, el ve ayak kemiklerinden oluşur. ✔ Vücudumuzun en küçük kemikleri kulakta bulunur. Bunlar çekiç, örs ve üzengi kemikleridir. ✔ Tüm memelilerin boynunda 7 omur vardır. KAS DOKU ✔ Kaslar, vücudun şeklinin korunmasında ve desteklenmesinde görev yapar. ✔ Eklemlerin birbirine bağlanmasını ve hareketini sağlar. ✔ Kimyasal enerjiyi mekanik enerjiye dönüştürür. ✔ Kas hücrelerinin hücre zarına sarkolemma, sitoplazmasına sarkoplazma, endoplazmik retikulumuna sarkoplazmik retikulum (DER) ve mitokondrisine de sarkozom denir. ✔ Sitoplazmasında miyofibriller bulunur. Miyofibriller kasılmayı sağlar. Aktin ve Miyozin proteinlerinden oluşur. Kas Doku Çeşitleri Çizgili Kas (İskelet Kası) ✔ Vücudun iskelet sistemiyle birlikte hareketini sağlar. ✔ Hücreleri uzun, ince, silindir şeklinde olup çok çekirdeklidir. ✔ Oksijenli solunum ve laktik asit fermantasyonu yapar. ✔ Miyofibriller enine bantlaşma yapar. ✔ Miyoglobin içerdiklerinden renkleri kırmızıdır. (Oksijen depolayan pigment) ✔ Beyin kontrolünde, isteğimize bağlı somatik sinirlerin denetimiyle çalışır. (MSS) Yalnız sinir yoluyla uyarılır ✔ Düz kaslara göre daha hızlı çalışır, daha çabuk yorulurlar. ✔ Eklem bacaklılarda ve omurgalılarda görülür. Düz Kas ✔ Hücreleri mekik şeklinde ve tek çekirdeklidir. ✔ Miyofibriller bantlaşma yapmamışlardır. ✔ Oksijenli solunum yaparlar. ✔ Miyoglobin içermediklerinden açık renkte görünürler. ✔ İsteğimiz dışında hareket ederler ve otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilirler. ✔ Çizgili kaslara göre yavaş çalışır, daha geç yorulurlar. ✔ Eklembacaklılar hariç omurgasızlarda ve omurgalılarda organların etrafında bulunur. Kalp Kası ✔ Yapı olarak çizgili kasa, çalışma olarak düz kasa benzer. ✔ Düzgün silindirik yapılı ve dallanmalar ile birbirine bağlamış kas yapılarıdır. Tek ya da iki çekirdekli olabilirler. ✔ Miyofibriller bantlaşma gösterir. ✔ Oksijenli solunum yaparlar. ✔ Miyoglobin taşıdıklarından kırmızı renkte gözükürler. ✔ Sadece kalpte bulunur. ✔ Otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. İstemsiz çalışırlar. ✔ Çalışması hızlı ancak ritmik şekildedir. KAS İSKELET İLİŞKİSİ İskelet kasları kemiklere sıkı bir bağ dokusu ile bağlanır. Bunlara kas kirişi veya tendon denir. Antagonist Kaslar: Birbirine zıt çalışan kaslardır. Biri kasılırken diğeri gevşer. Örnek: Kol ve bacaklardaki kaslar Sinerjit Kaslar: Aynı anda kasılıp aynı anda gevşeyen kaslardır: Örnek: Karın ve sırt kasları Çizgili Kasların Çalışma Mekanizması ✔ Herhangi bir kasın uyarılması için belirli bir şiddette uyartının kasa ulaşması gerekir. ✔ Sinir hücreleri gibi ya hep ya hiç kuralına göre çalışırlar. Kasın tepki oluşturması için gerekli en düşün uyarı şiddetine eşik değeri denir. ✔ Tepki oluşumuna yetecek bir uyaran nedeni ile kasta meydana gelen değişiklikler üç evrede gerçekleşir. Kasın, kasılıp gevşeme sürecinde gerçekleşen evrelerin tümüne kas sarsı (kasıl sarsılma) denir. I. Bekleme (Gizil) Evresi: Kasın uyarılması ile kasılmanın başlamasına kadar geçen sürenin olduğu evredir. II. Kasılma Evresi: Kasın kasıldığı evredir. III. Gevşeme Evresi: Kasın gevşeyerek eski haline döndüğü evredir. Kas gevşedikten sonra yeniden uyarılana kadar dinlenir. Fizyolojik Tetanoz: Kasa kısa aralıklar ile çok fazla uyarı verilirse kas gevşeme evresini gerçekleştiremeden kasılı kalır. Bu durumda kas esnekliğini kaybeder ve sertleşir. Buna fizyolojik tetanoz denir. Kas Tonusu: Kaslar, vücut duruşunu düzenlemek ve gelen uyarılara hemen cevap verebilmek amacı ile dinlenme durumunda bile bir miktar kasılı kalır. Bu durum orta beyin tarafından kontrol edilir. Buna kas tonusu denir. Huxley’in Kayan İplikler Modeline Göre Çizgili Kasın Kasılması ✔ Bu modele göre kasılma aktin ipliklerinin miyozin iplikleri üzerinde kaymasıyla gerçekleşir. ✔ Aktin ve miyozin ipliklerinin beraber oluşturdukları yapıya aktomiyozin denir. I Bandı: Sadece aktin ipliklerinin olduğu bölgedir. Açık renkte görülür. A Bandı: Miyozin ve aktin ipliklerinin beraber bulunduğu bölgedir. Kasılma ve gevşeme sırasında boyu değişmez ve daima miyozin ipliklerinin boyu kadardır. Koyu renkle görülür. H Bandı: Sadece miyozin ipliklerinden oluşur. Z Çizgisi: Aktin ipliklerini tam ortasından enine kesen çizgidir. Sarkomer: İki Z çizgisi arasında kalan bölgedir. Kasın kasılma birimini oluşturur. Kasılma Sırasında Gerçekleşen Olaylar ✔ Z çizgileri birbirine yaklaşır. ✔ Sarkomer daralır. ✔ I Bandı kısalır. ✔ H Bandı kısalır. (Görülmez, kaybolur.) ✔ A Bandı değişmez. ✔ Kasın boyu kısalır. Gevşeme Sırasında Gerçekleşen Olaylar ✔ Z çizgileri birbirinden uzaklaşır. ✔ Sarkomer genişler. ✔ I Bandı uzar. ✔ H Bandı uzar. ✔ A Bandı değişmez. ✔ Kasın boyu uzar. Kasılma ve Gevşeme Sırasında Ortak Görülen Olaylar ✔ A bandının boyu değişmez. ✔ Kasın kütlesi ve hacmi değişmez. ✔ Aktin ve miyozin ipliklerinin boyu değişmez. ✔ Solunum yapılır. ✔ ATP harcanır, CO2 ve ısı üretilir. ✔ Miyozin yeri değişmez ancak aktinin yeri değişir. Kasın Çalışması Sırasında Görülen Olaylar ✔ Kaslar beyinden gelen sinirlerle uyarılır. ✔ Sarkolemmaya gelen sinir uçlarından asetilkolin ve nöradrenalin gibi nörotransmitter maddeler salgılanır. ✔ Bu kimyasal maddeler sarkolemmanın Na+ iyonlarına geçirgenliğini artırır. (Depolarizasyon) ✔ Depolarizasyon, kas hücrelerindeki sarkoplazmik retikulumu etkileyerek Ca+2 iyonlarının aktin ve miyozin iplikleri üzerine salınmasına yol açar. ✔ Ca+2 iyonları miyozin üzerindeki ATP sentaz enzimini aktif ederek ATP’nin hidrolizini başlatır. Bunun sonucunda ADP, P ve enerji elde edilir. ✔ Açığa çıkan enerji aktinlerin miyozin üzerinde kaymasını ve böylece kasın kasılmasını sağlar. ✔ Daha sonra Ca iyonları aktif taşıma ile sarkoplazmik retikuluma döner ve kas gevşemeye başlar. (Bu sırada aktif taşıma yapıldığında kasın gevşemesi sırasında da enerji harcanır.) ✔ Kastaki herhangi bir metabolik bozukluk Ca iyonlarının sarkoplazmik retikulumdan dışarı sızmasına ve endoplazmik retikulum içerisinde tekrardan alınamamasına yol açar. Bu da kasın kasılı kalmasına neden olur. Vücuttaki tüm kasların, ölümden sonra katılaşmasının sebebidir. Buna ölüm katılığı (Rigor Mortis) denir. ROMATİZMA ✔ Sebep: Bağışıklık mekanizmasında meydana gelen bozukluktur. Çok fazla çeşidi vardır. En bilineni eklem romatizmasıdır. ✔ Sonuç: Eklemlerde şişlik, ağrı ve sıcaklık ile belirti verir. ✔ Tedavi: Kronik bir hastalıktır. Tanı konduktan sonra ilaçla tedavi edilmeye çalışılmaktadır. KİREÇLENME ✔ Sebep: Eklemlerde bulunan kıkırdak yapının zarar görmesi ve eklem sıvısının azalması sonucu ortaya çıkar. ✔ Sonuç: Hareket problemleri. ✔ Tedavi: ilaç, sağlıklı ve dengeli beslenme, spor KRAMP ✔ Sebep: Kaslara aniden ağır bir çalışma ile yüklenildiğinde kas hücrelerinde yeterli besin ve oksijen sağlanamaması, mineral kaybı durumunda kramp oluşur. ✔ Sonuç: Hareket problemleri. ✔ Tedavi: Kramp bölgesini rahatlatmak amacı ile masaj uygulamak. Eğer krampa neden olan bir mineral eksikliği ise o minerali besin olarak almak. KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) ✔ Sebep: Genetik nedenler, yaşlılık sonucu kemik hücresi kaybı, D vitamini eksikliği, mineral eksikliği ile kemik ara maddesinin azalması kemik erimesinin nedenleri arasındadır. Ayrıca, menopoz döneminden sonra östrojen hormonunun azalmasıyla da başlayabilir. ✔ Sonuç: Kemikler zayıflar ve kolay kırılır. ✔ Tedavi: Güneş ışığından faydalanma, düzenli fiziksel aktiviteler ve yeterli oranda protein ve kalsiyum, mineral ve vitamin alımı bu hastalık yavaşlatabilir. KIRIK ✔ Sebep: Kemik bütünlüğünün, vurma, çarpma, düşme sonucu bozulmasıdır. ✔ Tedavi: Tedavisi platin çubuklar, alçıya alma ile kemiğin kaynaşmasını sağlama, doku mühendisliği ile kırık bölgenin kemik yamalarla onarma ve protez kullanımı ile sağlanmaktadır. ÇIKIK ✔ Sebep: Kemiklerin eklem yerlerinden ayrılmasıdır. Oynar eklemlerdeki eklem bağlarının ve eklem kapsülünü zorlayan bir harekette bulunulması sonucunda gerçekleşebilir. ✔ Sonuç: Ağrı, şişlik ve morluk gözlenir. ✔ Tedavi: Çıkık durumlarına göre ameliyata kadar değişlik tedaviler vardır. BURKULMA ✔ Sebep: Eklemlerin çevresinde yer alan bağların ani bir hareket sonucu kısmen yırtılması olayıdır. ✔ Sonuç: Ağrı, şişlik ve morluk gözlenir. ✔ Tedavi: Burkulma durumlarına göre farklı tedaviler vardır. İlaç, hareket etmeme, buz tedavisi, ameliyat. MENİSKÜS ✔ Sebep: Diz eklemlerinde kıkırdak yapılı olan yük ve eklem dengesi sağlayan iki adet menisküs bulunur. Bu yapıların yırtılmasıdır. ✔ Sonuç: Ağrı, şişlik, hareket problemi. ✔ Tedavi: Ameliyat. Destek ve Hareket Sistemi Önceki konu: Kulak, Dil, Deri

  • Gamet Çeşidi Genotip Fenotip | selinhoca

    Sıradaki konu: Monohibrit ve Dihibrit Çaprazlama Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle GENOTİPİ VERİLEN BİR BİREYİN GAMET ÇEŞİTLERİNİ BULMA 1) AaBbDDeeGg genotipli bir bireyin (Krossing over yoktur.) a) Oluşturabileceği kaç farklı gamet vardır? (Genler bağımsızdır.) b) ABD genleri bağlı olduğuna göre bu birey kaç farklı gamet oluşturabilir? c) Deg genleri bağlı olduğuna göre bu birey kaç farklı gamet oluşturabilir? GENOTİPİ VERİLEN BİR BİREYİN GAMETLERİNİN OLUŞMA OLASILIĞINI BULMA 2) AaBbDDeeGg genotipli bireyin (Krossing over olmamıştır ve genler bağımsızdır.) a) ABDeg genotipinde gameti oluşturma olasılığı nedir? b) aBDeG genotipinde gameti oluşturma olasılığı nedir? c) abdeG genotipinde gameti oluşturma olasılığı nedir? 3) Aşağıda verilen gametlerden hangisi KkLlMMnnXX genotipli bir bireye ait olamaz ? (Mutasyon ve krossing over olmamıştır.) A) KLMnX B) klMnX C) KlmnX D) kLMnX E) KLMnX 4) Genotipi verilen aşağıdaki bireylerden hangisinin oluşturabileceği gamet çeşidi diğerlerinden fazladır? (Krossing over ve mutasyon olmamıştır) A) Aa B) BbDd (B ve D bağlıdır.) C) ddgg D) AaBb E) KKLLMM 5) KkLlMMnnXX genotipli bir bireyin KlMNX gametini oluşturma olasılığı nedir? (Krossing over olmamıştır ve genler bağımsızdır.) A) 0 B) 1/2 C) 1/4 D) 1/8 E) 1 ÇAPRAZLAMA SONUCU OLUŞAN BİREYLERİN GENOTİP VE FENOTİP ORANLARINI BULMA 6) AaBBdd genotipli bir birey ile AaBbDD genotipli bir bireyin çaprazlanması sonucunda a) AaBBDd genotipli yavru oluşma olasılığı nedir? b) aaBbDd genotipli yavru oluşma olasılığı nedir? c) aBD fenotipli yavru oluşma olasılığı nedir? d) ABD fenotipli yavru oluşma olasılığı nedir? e) AAbbDd genotipli yavru oluşma olasılığı nedir? f) aBd fenotipli yavru oluşma olasılığı nedir? g) Oluşturabileceği genotip ve fenotip çeşit sayısı nedir? KENDİLEŞTİRME 7) AAbbDdGg genotipli bireyin kendileştirilmesi sonucunda; a) Ebeveynleri ile aynı genotipte yavru oluşma olasılığı kaçtır? b) Ebeveynleri ile aynı fenotipte yavru oluşma olasılığı kaçtır? KROSSING-OVERIN GERÇEKLEŞMESİ DURUMUNDA OLUŞABİLECEK GAMETLERİ VE BU GAMETLERİN OLUŞMA OLASILIKLARINI BULMA 8) AaBb genotipine sahip canlılarda Ab bağlı gen ve %60 oranında krossing-over görülüyorsa AB genotipinin oluşma olasılığı nedir? Gamet Bulma - Genotip Fenotip Hesaplama Önceki konu: Kalıtım - 1

  • Fotosentez | selinhoca

    Fotosentez Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle FOTOSENTEZE GİRİŞ ✔ İnorganik maddelerden ışık enerjisi ve klorofil pigmenti yardımı ile organik madde üretimine fotosentez denir. ✔ Fotosentez yaparak beslenen canlılara fotoototrof denir. FARKLI FOTOSENTEZ MEKANİZMALARI ✔ Fotoototrof canlılarda, fotosentezde kullanılan hidrojen kaynakları farklı olabilir. bu durum canlılarda farklı fotosentez mekanizmalarının görülmesine neden olmuştur. Hidrojen kaynağı olarak H2O kullanan canlılar ✔ Bitkiler, algler ve siyanobakteriler (mavi-yeşil alg) tarafından gerçekleştirilir. ✔ Hidrojen kaynağı olarak su kullandıklarından organik maddenin yanında yan ürün olarak oksijen oluşturarak atmosferin oksijen miktarını artırırlar. Hidrojen kaynağı olarak: H2O Karbon kaynağı olarak: CO2 Oksijen kaynağı olarak: H2O 6CO2 + 12H2O --> C6H12O6 + 6O2 + 6H2O Hidrojen kaynağı olarak H2S kullanan canlılar ✔ Sülfür bakterileri tarafından gerçekleştirilir. ✔ Hidrojen kaynağı olarak hidrojen sülfür kullandıklarından organik maddenin yanında yan ürün olarak kükürt oluştururlar. ✔ Oksijen üretmezler. Hidrojen kaynağı olarak: H2S Karbon kaynağı olarak: CO2 6CO2 + 12H2S --> C6H12O6 + 12S + 6H2O Hidrojen kaynağı olarak H2 kullanan canlılar ✔ Hidrojen bakterileri tarafından gerçekleştirilir. ✔ Hidrojen kaynağı olarak hidrojen gazı kullandıklarından organik maddenin yanında yan ürün oluşturmazlar. ✔ Oksijen üretmezler. Hidrojen kaynağı olarak: H2 Karbon kaynağı olarak: CO2 6 CO2 + 12 H2 --> C6H12O6 + 6 H2O ✔ Robert Hill, fotosentezin reaksiyonları ile ilgili deneyler yaparak fotosentezin ışık reaksiyonları sonucu açığa çıkan oksijen gazının kaynağının CO2 değil, H2O olduğunu ortaya çıkarmıştır. Buna Hill Reaksiyonu denir. 6CO2 + 6H2O --> C6H12O6 + 6O2 Tüm Fotoototroflarda Görülen Durumlar ✔ Karbon kaynağı olarak CO2 kullanırlar. ✔ Klorofil ve ışık kullanırlar. ✔ Organik madde ve su oluştururlar. ✔ Hidrojen kaynağı kullanırlar. (Hidrojen kaynağı değişiklik gösterir.) ✔ Ökaryot hücrelerde klorofil pigmenti kloroplast organeli içinde yer alır. Bu nedenle kloroplast fotosentezden sorumludur. ✔ Prokaryot hücrelerde klorofil pigmenti hücre zarına bağlı olacak şekilde sitoplazmada bulunur. Hücre zarı ve sitoplazma beraberce kloroplast gibi görev yapar. Hücre zarı kloroplast içindeki tilakoit zar sisteminin görevini üstlenirken sitoplazma stromanın görevini üstlenmiştir. KLOROPLAST ✔ Klorofil pigmenti taşıyan yeşil plastiddir. ✔ Fotosentezin gerçekleşmesini sağlar. ✔ Dış ve iç olmak üzere iki katlıdır. İç zarı düzdür. ✔ İçi stroma ile doludur. Bu sıvı içerisinde DNA, RNA, ribozom, enzim de dahil olacak şekilde birçok organik ve inorganik madde bulunur. ✔ İçinde üçüncü bir zar sistemi bulunur. Buna tilakoit zar sistemi denir. Klorofiller granumların tilakoit zarına tutunmuş bir şekilde bulunur. Granumlar tilakoit ara lameller ile birbirine bağlanarak granaları oluşturur. ✔ Kendini eşleyebilir ve protein sentezi yapabilir. Işık ✔ Doğada çok farklı ışık türü vardır. Işık, dalga boylarına göre sıralanmıştır. Bu şekilde elektromanyetik spekturum oluşur. ✔ Elektromanyetik spektrumun 380nm ile 750nm arasındaki ışık fotosentez yapmaya uygundur. Bu ışığa görünür ışık denir. ✔ Görünür ışık (beyaz ışık) prizmadan geçirildiğinde ışık, dalga boylarına göre renklerine ayrılır. ✔ Işık cisimle karşılaştığında; Cismin içinden geçebilir. Yansıtabilir. Soğurabilir. Bunun nasıl olacağı cismin kimyasal özelliği ile ilgilidir. ✔ Görünür ışığı soğurabilen cisimlere pigment denir. ✔ Pigmentin soğurduğu ışık, fotosentezin gerçekleştirilmesine olanak tanır. Klorofil ✔ Fotosentezde görev alan birçok pigment vardır. En temel fotosentez pigmenti klorofildir. ✔ Klorofil pigmenti kırmızı ve mor ışığı soğururken yeşili yansıtır. Yeşili yansıttığından klorofil yeşildir. ✔ Klorofilin yapısında Mg, N, C, O, H atomları bulunur. Fe ise yapısına katılmaz. Ancak, üretimini sağlayan enzimin çalışması için gereklidir. Fotosenteze Yardımcı Pigmentler ✔ Klorofilin soğurabildiği dalga boylu ışıklardan daha farklı dalga boyundaki ışıkları soğururlar. Böylece farklı dalga boylarında da verimli fotosentez gerçekleşmesi sağlanır. ✔ Zararlı ışıklardan klorofili korurlar. Engelmann Deneyi Engelmann beyaz ışığı bir prizmadan geçirerek ışığın renklere ayrılmasını sağlamıştır. Renklere ayrılan ışığı ipliksi yeşil alg üzerine düşürmüştür. Yeşil algin etrafına oksijenli solunum yapan bakteri türü yerleştirmiştir. Bakterilerin kırmızı, mavi ve mor ışık etrafında daha çok; yeşil ışık etrafında ise daha az ürediği görülmüştür. Fotosentez Reaksiyonları ✔ Fotosentez ışık varlığında gerçekleşen bir reaksiyondur. ✔ Birbiri ile bağlantılı iki reaksiyondan oluşur, bunlar; ışığa bağlı ve ışıktan bağımsız reaksiyonlardır. Işığa Bağımlı Reaksiyonlar ✔ Işık gereklidir. ✔ Klorofil görev alır. ✔ Kloroplastın granasında (granumunda) gerçekleşir. (Tilakoit zar sistemi) ✔ Enzimler görev alır ancak enzim miktarı ışıktan bağımsız evreye göre oldukça az olduğundan sıcaklık değişimlerinde çok fazla etkilenmezler. Daha çok ışık etkisinde gerçekleşen reaksiyonlardır. ✔ Fotosistemler ve ETS görev alır. ✔ Su kullanılır. Su ışık yardımı ile oksijen, hidrojen ve elektrona parçalanır. (Fotoliz) Oksijen gaz olarak atmosfere verilir. Hidrojen ve elektron ETS etkisi ile NADP molekülüne aktarılır ve NADPH2 oluşturulur. Bu sırada fotofosforilasyon ile ATP üretimi yapılır ✔ Reaksiyon sonucunda O2 , ATP, NADPH2 üretilir. Üretilen oksijen atmosfere verilirken ATP ve NADPH2 organik madde üretiminin gerçekleşebilmesi için ışıktan bağımsız evreye gönderilir. Işığa bağımlı reaksiyonlarda 12 H2O 6 O2 12 NADP 12 NADPH2 18 ADP 18 ATP Kullanılır Üretilir Kemiozmozis: Tilakoit zarın her iki tarafındaki (tilakoit boşluk- stroma) hidrojen konsantrasyonuna bağlı olarak ATP üretim mekanizmasıdır. Işıktan bağımsız reaksiyon (Calvin Döngüsü) ✔ Işık gerekli değildir. Ancak gerçekleşmesi için ışığa bağımlı reaksiyona ihtiyacı olduğundan aydınlık ortamda gerçekleşir. ✔ Kloroplastın stromasında gerçekleşir. ✔ Enzimler görev alır bu nedenle sıcaklık değişimlerinden çok etkilenir. ✔ CO2, NADPH2 ve ATP kullanılır. ✔ CO2 özümlemesi ve indirgemesi olur. ✔ NADPH2 elektronlarını bırakıp NADP haline gelir (yükseltgenir). ✔ ATP de ADP haline gelir. ✔ NADP ve ADP ışıklı evre geri gönderilir. ✔ Organik madde ve H2O üretilir. ✔ Fotosentezde asıl kazanç PGAL (Organik madde)’dir. ✔ Geri dönüşüm reaksiyonları ile PGAL den aminoasit, yağ asidi, vitamin, glikoz gibi organik maddeler üretilir. Üretilen maddeler canlının türüne göre değişiklik gösterir. Üretilen glikozun bir kısmı solunumla harcanır. Bir kısmı ise maltoz, sükroz, nişasta ve selüloz sentezinde kullanılır. Işıktan bağımsız reaksiyonlarda 6 CO2 12 NADPH2 18 ATP harcanır Organik madde 12 NADP 18 ADP 6 H2O üretilir. FOTOSENTEZ HIZINA ETKİ EDEN GENETİK ETMENLER 1) Kloroplast ve Klorofil Sayısı: Kloroplast ve klorofil fotosentezi gerçekleştiren yapılardır. Bu yapıların fazla olması daha fazla fotosentez yapılmasını sağlar. 2) Yaprak Sayısı ve Genişliği: Bir bitkinin temel fotosentez organı yapraklarıdır. Yaprak sayısının fazla olması daha fazla fotosentez yapılması anlamına gelir. Yaprak genişliğinin artması, yaprağın ışıkla temas yüzeyini artırır. Bu durum fotosentezin artmasına neden olur. 3) Stoma Sayısı: Bitkideki gaz alışverişinin yapılmasını sağlayan yapılardan en önemlisi stomadır. Stoma sayısının fazla olması O2 ve CO2 alışverişini artıracağından fotosentezi artırır. 4) Enzim Miktarı: Fotosentez reaksiyonlarında çok sayıda enzim görev alır. Enzim miktarının artması fotosentezi de artırır. 5) Kütikula Kalınlığı: Kütikula, yaprağın yüzeyini örten ve bitkinin su kaybını azaltan epidermis tarafından üretilmiş bir tabakadır. Bu tabaka kurak ortam bitkilerinde kalın, nemli ortam bitkilerinde ise incedir. Kütikulanın kalınlığı arttıkça güneş ışınlarının fotosentez yapabilen hücrelere ulaşması zorlaşır. Bu durum fotosentez hızını azaltır ÇEVRESEL ETMELER ✔ Fotosentezi birden fazla faktör etkilediği için fotosentez hızının miktarı minimum olan faktör tarafından sınırlandırılır. Buna minimum yasası denir. Sıcaklık ve ışık şiddetinin uygun olduğu ortamda su miktarı olması gerekenden az ise fotosentez hızını su miktarı belirler. 1) Işık Şiddeti ✔ Işık şiddeti arttıkça fotosentez hızı belirli bir seviyeye kadar artar. Daha sonra sabit kalır. ✔ Işık şiddeti öncelikle ışığa bağımlı evreyi etkiler. Işığa bağımlı evrenin etkilenmesi dolaylı olarak ışıktan bağımsız evreyi de etkiler. 2) Işığın Dalga Boyu ✔ Klorofil molekülü en fazla kırmızı ve mor dalga boylu ışığı; en az ise yeşil dalga boylu ışığı soğurur. Bu nedenle fotosentez hızı kırmızı ve mor dalga boylu ışıklarda fazla, yeşil dalga boylu ışıkta azdır. ✔ Öncelikle ışığa bağımlı evreyi etkiler. Işığa bağımlı evrenin etkilenmesi dolaylı olarak ışıktan bağımsız evreyi de etkiler. ✔ Işığın enerjisi ile fotosentez hızı arasında ilişki yoktur. 3) Karbondioksit Miktarı ✔ Karbondioksit miktarı arttıkça, fotosentez hızı da belirli bir seviyeye kadar artar. Daha sonra sabit kalır. ✔ Karbondioksit miktarının artması öncelikle ışıktan bağımsız evreyi etkiler. Işıktan bağımsız evre etkilendiğinden ışığa bağımlı evreyi de dolaylı olarak etkiler. ✔ Ortamın karbondioksit konsantrasyonu çok fazla düşerse canlı CO2 bağlayamaz. ✔ Karbondioksit miktarı ve ışık şiddeti beraber düşünüldüğü zaman fotosentez hızında değişiklikler görülür. Karbondioksit miktarı yeterli ise fotosentez hızı ışık şiddetine göre değişir. ✔ Eğer bitkinin fotosentez yaptığı ortama kireç suyu, KOH ve NaOH maddeler konulursa fotosentez olumsuz etkilenir. Çünkü bu moleküller karbondioksit tutucudurlar; ortamdaki karbondioksiti tutarak canlının fotosentez yapmasını engeller. ✔ Seralara ıslak saman konularak bitkilerin daha fazla fotosentez yapması sağlanabilir. Çünkü ıslak saman içindeki saprofitler ayrışma yaparak seranın karbondioksit miktarını artırırlar. 4) Sıcaklık ✔Fotosentez reaksiyonlarında görev alan enzimler sıcaklık değişimlerinden oldukça etkilenirler. Sıcaklığın optimum değerin altına düşmesi ya da üstüne çıkması fotosentez hızını azaltır. Optimum değerin çok fazla üstüne çıkılması enzim faaliyetlerini geri dönüşümsüz olarak durdurur. (Denatürasyon) ✔ Fotosentez tepkimeleri sıcaklık değişiminden etkilenir ancak ışıktan bağımsız evrede daha fazla enzim görev aldığından ışıktan bağımsız tepkimeler sıcaklık değişiminden daha fazla etkilenir. ✔ Işık şiddeti ile sıcaklık beraber düşünüldüğünde sıcaklık yükselse bile düşük ışık şiddetinde fotosentez hızında belirgin bir değişiklik olmayacaktır. 5) Mineraller ✔ Fe, Mg, N, P, S, K, Ca gibi minerallerin fotosentezde rolü vardır. Minerallerin fotosentez hızına etkisi minimum yasasına göre belirlenir. ✔ Fe; ETS elemanının yapısına katılır ayrıca klorofilin üretiminde görev alan enzimin kofaktörüdür. ✔ Mg klorofilin yapısına katılır. ✔ Ortamda ışık olmadığında klorofil için gerekli tüm maddeler varsa bile, klorofil sentezi yapılmaz. 6) Su Miktarı ✔ Su miktarının artması fotosentezi artırır. Bir değerden sonra ise fotosentez hızını etkilemez. ✔ Öncelikle ışığa bağımlı reaksiyonları etkilerken ışığa bağımlı reaksiyonların etkilenmesi nedeni ile ışıktan bağımsız reaksiyonu dolaylı olarak etkiler. 7) pH ✔ Fotosentezde görev alan enzimlerin çalıştığı optimum pH aralığının dışına çıkılırsa fotosentezin hızı olumsuz etkilenir. Enzim çalışmasını geri dönüşümsüz olarak bozar. (denatürasyon) Sıradaki konu: Kemosentez Önceki konu: ATP ve Fosforilasyon

  • Canlıların Ortak Özellikleri | selinhoca

    Sıradaki konu: İnorganik Maddeler PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 2 HÜCRESEL YAPI Tüm canlılarda temel yapı ve görev birimi hücredir. Canlılar hücre sayılarına ve hücre yapılarına göre gruplandırılır. ~Bakteriler ve arkeler prokaryothücre yapısına sahipken bunun dışında kalan canlılar (protista, mantar, bitki ve hayvan) ökaryothücre yapısına sahiptir. ~Tüm prokaryotlar tek hücreliyken ökaryotlar tek ya da çok hücreli olabilir. Her canlı hücrelerden oluştuğu gibi her canlının hücresinin içeriği de büyük ölçüde birbirine benzer. Tüm canlı hücrelerde karbonhidrat, protein, yağ, su, mineral ve nükleik asit belirli oranlarda bulunur. BESLENME Canlılar hayatsal faaliyetleri için gerekli olan enerjiyi elde edebilmek için beslenmek zorundadır. Beslenme açısından canlılar üç gruba ayrılır. Ototrof Beslenme Besinini kendi üreten canlıların yapmış olduğu beslenmedir. Bu canlılar besini dışarıdan hazır almazlar sadece besini üretmek için gerekli olan ham maddeyi (inorganik madde) dışarıdan alırlar. ~Ototrof beslenmede iki farklı mekanizma ile besin üretilir. Bu mekanizmalar fotosentez ve kemosentezdir. Fotosentez yaparak besin üreten canlılarda klorofil bulunur. ~Fotosentez yapan canlılarda klorofil pigmenti bulunur. Bu canlılar ışık enerjisini kullanarak organik maddeleri üretebilirler. ~Kemosentez yapan canlılar inorganik maddeyi okside ederek elde ettikleri enerji ile organik madde sentezlerler. Sadece prokaryot canlılarda görülür. Arkelerin ise ototrof olanları sadece kemosentez yapmaktadır. Fotosentez yapabilen bir arke yoktur. Heterotrof Beslenme Besinini dışarıdan hazır alan canlıların yaptığı beslenmedir. Heterotrof beslenme çok çeşitlidir. ATP Üretme Canlılar metabolik faaliyetlerinde kullanmak üzere enerjiye gereksinim duyarlar. Bu enerji, besin molekülerinin parçalanması ile açığa çıkarılır ve ATP molekülü üretilerek içine yerleştirilir. ATP, enerjinin aktarımını sağlayarak kullanılabilir hâle gelmesini sağlar. Besin molekülleri hücresel solunum ve fermantasyon ile parçalanır ve ATP üretimi sağlanır. Hücresel solunum ise oksijenli solunum ve oksijensiz solunum olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. Oksijenli Solunum Besinin parçalanması sürecinde oksijen gazının kullanılmasıdır. Diğer solunum şekillerine göre daha fazla enerji üretimi sağlar. Oksijensiz Solunum Besinin parçalanması sürecinde oksijen gazı dışında farklı inorganik maddelerin kullanılmasıdır. Bu inorganik maddeler N ve S içerikli olabilir. Sadece prokaryot canlılarda görülür. Oksijenli solunuma göre daha az enerji üretilir. Fermantasyon Canlılarda enerji üretimini sağlayan bir diğer yöntem ise fermantasyondur. Fermantasyon, besinlerin enzimler yardımı ile kısmen parçalanmasıdır. Fermantasyon tam olarak bir solunum çeşidi olmasa da bu olay sırasında enerji üretimi gerçekleşir. Fermantasyonda diğer solunum çeşitlerine göre daha az enerji üretilir. BÜYÜME VE GELİŞME Büyüme ve gelişme birbirini beraber takip eden bir süreçtir. ~Büyüme, canlıların kütle ve hacimlerinin artışıdır. Çok hücreli canlılarda hem hücre sayısının artması hem de hücre hacminin artması ile gerçekleşir. Tek hücreli canlılarda ise hücre sayısının artması büyüme olarak kabul edilemez. Bu durum tek hücreli canlının üremesi anlamına gelir. ~Gelişme, çok hücrelilerde zigottan itibaren ergin birey oluşana kadar geçen süreçtir. Çok hücreli canlılarda bu süreç hücrelerin bölünmesi ve farklılaşması ile olur. Tek hücreli canlılarda ise hücrenin farklılaşması ile basit düzeyde gerçekleşir. HAREKET Tüm canlılar hareket edebilir. Bu hareket mekanizması bütün canlılarda aynı şekilde olmaz. Bazı canlılar yer değiş-tirme hareketi yaparken bazıları sadece belirli yapıları-nı hareket ettirebilir ya da yaşadığı çevrenin hareketi sayesinde yer değiştirebilir.Tek hücreli canlıların bazılarında kamçı, sil ya da yalancı ayak gibi yapılar bulunur. Canlılar bu yapılarını kullanarak aktif olarak hareket ederler. Bitkilerde ise yer değiştirme hareketi görülmez. Çeşitli sebepler nedeni ile tropizma (yönelme) ve nasti (irkilme) hareketler görülür. METABOLİZMA Canlılarda meydana gelen hayatsal faaliyetlerin tamamıdır. Metabolizma, anabolizma ve katabolizma olmak üzere ikiye ayrılır. Anabolizma Canlıda meydana gelen yapım (özümleme, asimilasyon) olaylarıdır. Anabolizma olayları gerçekleştirilirken canlı enerji harcar. Canlı yaşlandıkça anabolizma olayları azalmaya başlar. Dehidrasyon, fotosentez, kemosentez… Katabolizma Canlıda meydana gelen yıkım (yadımlama, disimilasyon)olaylarıdır. Katabolizma olayları gerçekleşirken enerji harcanmaz. Canlı yaşlandıkça katabolizma olayları artmaya başlar. Hidroliz, solunum… Bazal Metabolizma: Bir sıcakkanlı canlının sadece yaşamını devam ettirebilmek için gerekli olan metabolizmadır. Yaprak dökmüş bir bitki, endospor hâlindeki bakteri, çimlenmemiş bir tohum, kış uykusuna yatmış bir kurbağa vb. bazal metabolizma durumuna benzetilebilir. ~İnsanlarda bazal metabolizma hızı; sağlıklı bir hâlde, üzerinde terletmeyecek ya da üşütmeyecek giysiler ile son yemeğinin üstünden 12 saat geçmiş bir şekilde sırt üstü yatarak ölçülür. BOŞALTIM Canlıların metabolizma sonucu oluşan atık maddeleri vücuttan uzaklaştırılmasıdır. ~Her canlı, atık madde oluşturmak zorundadır. Ancak bu atık maddelerin vücuttan uzaklaştırması farklı mekanizmalar ile gerçekleşebilir. Canlılarda boşaltım atıkları farklı mekanizmalarla atılıyor olsa da her canlı metabolizması sonucu azotlu boşaltım atığı oluşturarak bunu vücut dışına atabilir. ~Tek hücreli canlılar amonyak ve karbondioksit gibi atıkları hücre zarı yüzeyindenuzaklaştırır. ~Tatlı suda yaşayan tek hücreliler kontraktil kofullarınıkullanarak vücutlarındaki fazla suyu dışarı atarlar. ~Bitkiler yaprak dökerekboşaltım yaparlar. Ayrıca terleme, gutasyongibi farklı mekanizmaları da kullanırlar. ~Hayvanlarda boşaltım hayvanın gelişmişlik seviyesine göre farklı şekilde gerçekleştirilir. • Basit hayvanlarda boşaltım organı olmadan doğrudan vücut yüzeyinden atıklar uzaklaştırılır. • Gelişmiş hayvanlarda ise soluk vererek karbondioksit, idrar ve terleme suda çözünmüş maddeler ve dışkılama ile sindirilemeyen besinler vücuttan uzaklaştırılır. ÜREME Canlılar nesillerini devam ettirebilmek için kendilerine benzer yavrular meydana getirirler. Üreme,canlının ortak özelliğidir ancak yaşam için zorunlu değildir.Üreme temel olarak iki çeşittir. Eşeysiz Üreme Canlının üreme için başka bir canlıya ihtiyacı olmadan yaptığı üremedir. Genellikle gelişmemiş canlılarda görülür ve bu üreme çeşidi genetik çeşitlenmeye neden olmadığından değişen çevre şartlarına dayanamayan bireyler meydana gelir. Örneğin, bir yassı solucan türü olan planarya ortadan ikiye bölündüğünde baş kısmı kendini tamamlayarak kuyruk oluştururken kuyruk kısmı da kendini tamamlayıp baş kısmı oluşturabilir. Böylece tek bir ata canlıdan iki yeni canlı oluşmuş olur. Eşeyli Üreme İki canlının beraberce yavru meydana getirdiği üremedir. Genetik çeşitlenmeye neden olduğundan bu üreme çeşidinde değişen çevre şartlarına dayanıklı bireyler meydana gelir. TEPKİ VERME Tüm canlılar dış çevreden gelen fiziksel ve kimyasal uyarı-lara karşı cevap verirler. Bu cevap, canlının hayata devam etmesini sağlar. Öglena ışığı algılayıp kamçısını kullanarak ışığa doğru hareket edebilir. Bitkiler ışığa doğru yönelebilir. Köpekler ses duyduğunda kafasını sese doğru hareket ettirebilir. ADAPTASYON Canlılar bulundukları ortamdaki yaşam şanslarını artırabilmek ve nesillerini devam ettirebilmek için kalıtsal özelliklere sahiptirler. Kaktüslerde su kaybını minimuma indirmek için yapraklar diken hâlini almıştır. Kutup ayılarının postu soğuktan korunmak amacı ile diğer ayıların postlarına göre daha kalındır. HOMEOSTASİ (İÇ DENGE) Bir canlının anlık olarak değişen çevre şartlarına karşı vücudunda meydana gelen kısa süreli değişikliklerdir. Canlılar hayatta kalabilmek için yaşadıkları çevre ile vücutlarını denge hâlinde tutmak zorundadır. Hava ısındığında terleme yaparak vücut sıcaklığının yükselmesinin engellenmesi, hava basıncının düşmesi durumunda iç basıncın dengelenmesi amacı ile kulakların tıkanması bu duruma örnektir. ORGANİZASYON Tek hücreli canlılarda en yüksek organizasyon birimi hücre iken çok hücrelilerde canlının gelişmişliğine göre en yüksek organizasyon birimi değişir. Atom - Molekül - Organel - Hücre - Doku - Organ - Sistem - Organizma Diğer Ortak Özellikler ~Ribozom, hücre zarı, sitoplazma, nükleik aside sahip olmak ~Protein, karbonhidrat, yağ ve enzim sentezlemek ~Glikoliz reaksiyonunu gerçekleştirebilmek ~Mutasyona uğrayabilme ~Fosforilasyon, defosforilasyon, dehidrasyon ve hidroliz reaksiyonlarını gerçekleştirebilme ~Aktif ve pasif taşıma yapabilme ~Basit organik maddeleri kompleks organik madde hâline getirebilme ~Kompleks organik maddeleri basit organik madde hâline getirebilme ~Transkripsiyon (RNA sentezi) ~Replikasyon (DNA sentezi) her hücrede değil ancak her canlıda ortaktır.

  • Monohibrit ve Dihibrit Çaprazlama | selinhoca

    Önceki konu: Gamet Bulma, Genotip ve Fenotip Sıradaki konu: Kontrol Çaprazlaması, Çok Allellik, Eş Baskınlık Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle MONOHİBRİT ÇAPRAZLAMA Bir karakter bakımından heterozigot olan bireylere monohibrit denir. İki monohibrit bireyin çaprazlanmasına ise monohibrit çaprazlama denir. DİHİBRİT ÇAPRAZLAMA İki karakter bakımından heterozigot olan bireylere dihibrit denir. İki dihibrit bireyin çaprazlanmasına dihibrit çaprazlama denir. 1) Homozigot sarı tohumlu bezelyeler ile homozigot yeşil tohumlu bezelyelerin çaprazlanması sonucunda elde edilen F1 ve F2 döllerinin genotip ve fenotiplerini yazınız. (Sarı tohumlu bezelye geni yeşil tohumlu bezelye genine baskındır.) Punnet Karesi 2) Homozigot sarı ve düzgün tohumlu bezelyeler ile homozigot yeşil ve buruşuk tohumlu bezelyelerin çaprazlanması sonucunda elde edilen f1 ve f2 dölünün fenotip ve genotiplerini yazınız . (Sarı tohum geni yeşil tohum genine; düzgün tohum geni buruşuk tohum genine baskındır.) Punnet Karesi Sorular 3) Aşağıdaki çaprazlamalardan hangisinin fenotip ayrışım oranı 3:1’dir? A) Aa x Aa B) Aa x aa C) aa x aa D) AA x AA E) AA x Aa 4) Heterozigot mor çiçekli iki bezelyenin çaprazlanması sonucunda oluşan bezelyelerin bazılarının beyaz çiçekli olduğu görülmüştür. Buna göre; I. Mor çiçek geni beyaz çiçek genine baskındır. II. Oluşan bezelyelerin ¼ ’ü beyaz çiçeklidir. III. Beyaz çiçekli bezelyelerin oluşma olasılığı ¼ ’tür. verilenlerden hangisi her zaman doğrudur? A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve III E) I, II ve III 5) Bir canlı türünde A ve B genleri homozigot baskın olarak bir araya geldiklerinde canlının ölümüne sebep olmaktadır. Bu canlıdan AaBb genotipli iki birey çaprazlanırsa sağlıklı bireylerin fenotip ayrışım oranı aşağıdakilerden hangisidir? (A ve B baskın genlerdir.) A) 3:1 B) 1:2:1 C) 9:3:3:1 D) 8:3:3:1 E) 9:3:3 6) Aşağıdakilerden hangisi dihibrit çaprazlama örneğidir? A) Aa x Aa B) AaBb x CcDd C) Aa x Bb D) AaBb x AaBb E) AaBbCc x AaBbCc Monohibrit ve Dihibrit Çaprazlama

  • Nöronda İmpuls Oluşumu | selinhoca

    Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Özel Ders versiyonu izle NÖRONDA İMPULS OLUŞUMU VE İLETİMİ ✔ Reseptöre tarafından bir uyarı algılandığında, nöron içerisinde elektrokimyasal değişiklikler meydana gelir. Bu değişikliklere impuls (uyartı) denir. ✔ Nörona etki eden her uyarı impuls oluşturamaz. Bir nöronda impuls oluşumunu sağlayan en küçük uyarı şiddetine eşik değeri (eşik şiddeti) denir. ✔ Eşik şiddeti altındaki uyarılar nöronda impuls oluşturamazken, üstündekiler oluşturur. Nöronların bu şekilde uyarılara ya hiç cevap vermeme ya da tüm gücüyle aynı şekilde cevap vermesine ya hep ya hiç prensibi denir. ✔ Eşik değeri bireye göre ve aynı bireyde zamana bağlı olarak değişiklik gösterebilir. ✔ Eşik değeri üzerindeki uyarılar; İmpulsun şiddetini, İmpulsun hızını, İmpulsun taşınma şeklini değiştirmez. ✔ Nöronlarda impuls iletimi elektriksel ve kimyasal (elektrokimyasal) yolla yapılır. ✔ İmpuls iletimi dendritten aksona doğrudur. ✔ Nöronların hücre zarının iki yüzeyi arasında bir elektrik yükü farkı bulunur. Buna zar potansiyeli denir. ✔ Zar potansiyelinin ortaya çıkmasında öncelikle K+ (potasyum) ve Na+ (sodyum) iyonları etkilidir. K+ derişimi hücre içinde, Na+ derişimi hücre dışında fazladır. Bu iki iyonun hücre içi ve hücre dışı derişim farkı, hücre zarında yer alan sodyum-potasyum pompalarının faaliyeti ile korunur. ✔ İmpuls taşıyan bir nöronda kısa süreli elektrokimyasal değişiklikler meydana gelir. Buna aksiyon potansiyeli denir. ✔ Miyelin kılıf taşıyan nöronlarda, aksiyon potansiyeli nöronun her bölgesinde meydana gelmez. Sadece ranvier boğumlarının olduğu bölgede oluşur. Bu durum impuls iletim hızını artırır. ✔ Aksiyon potansiyeli, üç aşamada gerçekleşir. Polarizasyon: Nöronun impuls taşımayan bölgesinde gerçekleşir. Ancak nöron impuls taşımaya hazırdır. ✔ Sodyum-potasyum pompası aktif taşıma ile Na iyonlarını hücreden uzaklaştırır. K iyonlarını ise hücre içine taşır. ✔ Dinlenme durumundaki bir nöronun dışı pozitif (+), içi negatif (-) yüklüdür. Bu duruma polarizasyon (kutuplaşma) denir. ✔ Polarizasyon durumunda hücre içi ve dışı elektriksel güç farkı -70mV tur. Bu fark hücreden hücreye değişebilir. Depolarizasyon: Nöron içerisinde impulsun bulunduğu bölgedir. ✔ Uyarı geldiğinde sinir hücresinin zarında bulunan Na kapıları açılır. Hücre dışında fazla bulunan Na difüzyon ile hücre içine girmeye başlar. ✔ Hücre içinde hem Na hem de K iyonları fazla duruma geldiğinden hücre içi pozitif (+), hücre dışı negatif (-) yüklü duruma geçer. O noktada polarizasyon tersine döner. Buna depolarizasyon denir. ✔ Depolarizasyon durumundaki bir nöronda hücre içi ve hücre dışı arasındaki elektriksel güç farkı +40mV tur. Repolarizasyon: İmpulsun geçip gittiği nöron bölgesidir. Bu bölge, yeni impuls almaya hazır değildir. ✔ Depolarizasyondan sonra hücre zarında bulunan Na kapıları kapanır. Hücre içine giren Na girişi durur. Ardından hücre zarındaki K kapıları açılır. K lar difüzyon ile hücre dışına çıkmaya başlarlar. ✔ Hücrenin içi negatif(-), dışı pozitif (+) yüklü olur. Buna repolarizasyon denir. ✔ Repolarizasyonda, elekriksel olarak polarizasyon yeniden sağlanır ancak yük dağılımı polarizasyondan farklıdır. Bu nedenle yeni gelecek olan impuls taşınamaz. ✔ Polarizasyonda hücre içinde K fazlayken, repolarizasyonda Na fazladır. ✔ Na-K pompası yeniden aktifleştirilerek polarizasyonun oluşmasını sağlar. Aksiyon Potansiyeli İmpuls taşıyan bir nöronda kısa süreli elektrokimyasal değişiklikler meydana gelir. Buna aksiyon potansiyeli denir. İki Nöron Arasında İmpuls İletim Hızının Farklı Olabileceği Durumlar 1) Miyelin kılıfın varlığı: Miyelin kılıflı nöronlarda atlamalı iletim yapılacağından iletim daha hızlıdır. 2) Ranvier boğum sayısı: Boğum sayısı arttıkça daha fazla aksiyon potansiyeli görüleceğinden, iletim yavaşlar. 3) Akson çapı: Aksonun çapı arttıkça iletim hızı artar. Uyarı Şiddetinin ve Uyarı Çeşidinin Ayırt Edilmesi ✔ 30 derece sıcaklıktaki bir demire dokunma ile 100 derece sıcaklıktaki demire dokunma arasındaki farkı nasıl anlarız? ✔ Uyarının şiddetinin artması, nöronda daha fazla sayıda ve sık aralıklarla impuls oluşmasına neden olur. ✔ Nöronların eşik değeri farklı olabilir. Bu nedenle uyarı şiddetinin artması giderek daha fazla nöronun uyarılmasını sağlar. ✔ Beyindeki duyu merkezleri hem gelen impuls sayısı ve sıklığına hem de uyarılan nöron sayısına göre uyarının şiddetini anlar. Bu sayede uyarının ılık ya da sıcaklığına karar verilir. ✔ Sinir sistemine gelen uyarının çeşidi, uyarıyı alan duyu reseptörüne ve buna bağlı olarak da impulsun taşındığı yolla belirlenir. SİNAPSTA İMPULS İLETİMİ ✔ İmpulsun bir hücreden diğerine aktarılması sinapslar aracılığı ile olur. ✔ İki nöron arasındaki bağlantı bölgesine sinaps denir. Bir nöronun aksonu, başka bir nöronun hücre gövdesine, dendritine, salgı bezine ya da kasa bağlantı yapar. Aksonun ucu çok sayıda dallanma yaptığı için bir tek nöron birçok nöronla sinaps yapabilir. ✔ Aksonun dallarından her biri, küçük şişkinliklerle sona erer. Bu yapılara sinaptik yumru (uç) denir. ✔ Bir nöronun sinaptik yumrusu ile diğer hücre arasındaki boşluğu sinaptik boşluk (aralık) denir. ✔ Sinaptik yumruda birçok sinaptik kesecik ve bu kesecikler içinde de nörotransmitter maddeler bulunur. Bu maddeler, sinapslarda kimyasal iletimi sağlayan moleküllerdir. ✔ Bir impuls sinaptik yumruya geldiğinde akson ucunun Ca geçirgenliği artar. Ve hücre içine Ca girişi başlar. ✔ Sinaptik kese içindeki nörotransmitter maddeler ekzositozla sinaptik boşluğa dökülür. ✔ Nörotransmitter maddeler difüzyon ile ilerleyerek komşu hücre zarındaki reseptörlere bağlanır. ✔ Reseptöre bağlanan nörotransmitter maddeler dendrit ucundaki Na kapılarının açılmasına neden olur. Na girişi başlar ve hücre depolarizasyon olur. ✔ İletim gerçekleştikten sonra sinaptik boşluktaki nörotransmitter maddeler enzimler aracılığı ile parçalanır ya da nöron tarafından tekrar hücre içine alınır. ✔ Böylece dendrit ucundaki Na kanalları kapanır. Reseptöre bağlanan nörotransmitter maddeler komşu hücre nöron ise impuls oluşturur; efektör ise tepki oluşturur. ✔ Nöronda oluşan impulslar her sinapstan geçemez. Bazı sinapslar impulsun geçişini sağlarken, bazıları engeller. Buna seçici direnç denir. Böylece oluşan her impulsun vücuttaki tüm tepki organlarını uyarması önlenmiş olur. ✔ İmpulsun geçişine izin veren sinapslara kolaylaştırıcı sinaps denir. Kolaylaştırıcı sinapslar; komşu hücre zarında depolarizasyona neden olur. ✔ İmpulsun geçişini engelleyenlere ise durdurucu sinaps denir. Durdurucu sinaps; komşu hücre zarının polarizasyonunu artırarak iletimi engeller. ✔ Sinapslarda iletim, nörondaki iletimden daha yavaştır. İletim yolunda ne kadar çok sinaps varsa iletim hızı o kadar yavaş olur. Nöronda ve Sinapsta İmpuls Oluşumu ve İletimi Sıradaki konu: Beyin Önceki konu: Sinir Doku

  • Mayoz Bölünme | selinhoca

    Önceki konu: Mitoz Bölüme Sıradaki konu: Eşeysiz Üreme Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Özel Ders versiyonu izle MAYOZ BÖLÜNME ✔ Üreme ana hücrelerinin, üreme hücreleri (gamet) üretmek amacı ile yapmış olduğu bölünmedir. ✔ Sadece 2n kromozomlu üreme ana hücrelerinde görülür. Bölünme sonucunda 4 tane n kromozomlu üreme hücreleri oluşur. Oluşan bu hücrelere gamet denir ve gametlerin hücre bölünmesi yapma yetenekleri yoktur(genellikle). ✔ Mayoz bölünmenin hücre döngüsü bir interfaz ve iki mitotik evreden oluşmuştur. Birinci mitotik evreye mayoz 1, ikinci mitotik evreye ise mayoz 2 denir. ✔ Mayoz 1 de kromozom sayısı yarıya indirilirken, Mayoz 2’de gen sayısı yarıya indirilir. Mayoz 2 kural olarak mitoz bölünmenin aynısıdır. 1) İnterfaz: Hücrenin hayatsal faaliyetlerini yerine getirdiği ve bölünmeye hazırlandığı evredir. ✔ G1, S ve G2 olmak üzere üç ana evreden oluşur. G1 Evresi: Bir önceki bölünme sonucunda yeni oluşmuş hücrenin büyüyerek normal hayatsal faaliyetlerini gerçekleştirdiği evredir. ATP, RNA, protein, enzim ve organel sentezi yoğun bir şekilde gerçekleşir. S Evresi: Hücre bölünme olgunluğuna eriştiğinde sinyal molekülleri sayesinde bölünme emri gelir. Bunun sonucunda hücrede replikasyon yapılır. G2 Evresi: Replikasyon kontrol edilir. ATP, RNA, protein, enzim ve organel sentezi devam eder. ✔ Sentrozomun eşlenmesi bu evrede gerçekleşir. 2) Mayoz I: Kromozom sayısının yarıya inmesini sağlayan, mayozun birinci mitotik evresidir. a) Profaz I: Mayoz bölünmenin en uzun süren aşamasıdır. ✔ Kromatin iplikler kısalıp kalınlaşarak kromozoma dönüşür. ✔ Sentrozomlar aralarında iğ iplikleri oluşturarak zıt kutuplara doğru hareket eder. ✔ Çekirdek zarı ve organeller erimeye başlar. ✔ Tetrat, sinapsis ve krossing-over olayları görülür. ✔ Kromozomlar homolog kromozom çiftleri halinde bir araya gelirler. Buna tetrat denir. ✔ Tetratın kardeş olmayan kromatitleri birbirlerine yaklaşarak sarılırlar. Buna sinapsis denir. Birbirlerine değme noktalarına ise kiyazma denir. ✔ Sinapsisteki kiyazma noktalarından karşılıklı parça değişimi yaparlar. Buna krossing-over denir. Krossing over, mayoz böünme sonucu ouşacak hücrelerin birbirinden farklı olma sebeplerinden biridir. ✔ Her mayoz bölünmede tetrat ve sinapsis görülürken krossing over görülmek zorunda değildir. Genlerin birbirine olan uzaklığı arttıkça krossing over ihtimali de artar. b) Metafaz I: Homolog kromozom çiftlerinin merkezde dizildiği evredir. ✔ Homolog kromozomların merkezde dizilişleri rastgele olur. Bu nedenle homolog kromozomların merkezde rastgele dizilmesi genetik çeşitliği arttırır. c) Anafaz I: Homolog kromozomların birbirinden ayrıldığı evredir. ✔ Bu olay mayoz bölünme sonunda oluşan hücrelerin hem genetik yapılarının birbirinden farklı olmasını hem de kromozom sayılarının ana hücrenin yarısı kadar olmasını sağlar. d) Telofaz I: Profazın tam tersidir. Tamamlandığında çekirdek bölünmüş olur. ✔ Kromozomların kutuplara çekilmesi tamamlandıktan sonra, kromozomlar kromatin iplik halini almaya başlar. (Bazılarında kromatit halinde kalır.) ✔ İğ iplikleri kaybolmaya başlar. ✔ Çekirdek zarı ve organeller oluşmaya başlar. ✔ Telofaz tamamlandığında hücre içerisinde ana hücrenin kromozom sayısının yarısı kadar kromozom taşıyan iki çekirdek bulunur. ✔ Sitokinez ile de bu çekirdekler birbirinden ayrılır. Kromozom sayısı n'e düşmüş iki hücre oluşur. 3) MAYOZ II: Kural olarak mitoz bölünmenin aynısıdır. Gen sayısının yarıya indirilmesini sağlar. Mayoz 1 sonucunda oluşan n kromozomlu iki hücre ayrı ayrı mayoz 2 aşamasına başlarlar. Mayoz 1 ile mayoz 2 arasında interfaz yapılmadan profaz 2 başlar. ✔ Metafaz II’de ana hücrenin kromozom sayısının yarısı kadar kromozom merkezde yan yana dizilir. ✔ Anafaz II’de kardeş kromatit ayrılması olur. Oluşan her kromatit, yeni oluşacak hücrenin kromozomu olduğundan hücrenin kromozom sayısı sitokineze kadar iki katına çıkar. ✔ Mayoz 2 tamamlandığında genetik yapısı birbirinden farklı n kromozomlu toplam 4 gamet oluşur. Mayoz Bölünmede Gametlerin Genetik Yapısının Farklı Olma Nedenleri ✔ Krossing-over (profaz 1) ✔ Homolog kromozomların rastgele dizilmesi (metafaz 1) ✔ Homolog kromozom ayrılması (anafaz 1) ✔ Eğer ki, oluşan 4 hücre ikişer ikişer aynı genetik yapıdaysa mayoz sırasında krossing over görülmemiş demektir. Mayoz Bölünmenin Genel Özellikleri ✔ Üreme ana hücrelerinde görülür. Üreme hücrelerinin oluşmasını sağlar. ✔ Sadece 2n kromozomlu hücrelerde gerçekleşir. (Homolog kromozom çiftleri sadece 2n kromozomlu hücrelerde vardır.) ✔ n kromozomlu 4 yeni hücre oluşur. ✔ Oluşan hücrelerin kromozom sayısı ana hücrenin yarısı kadardır. Bu nedenle mayoz bölünmede kromozom sayısı yarıya iner. ✔ Oluşan hücrelerin genetik yapısı hem birbirinden hem de ana hücreden farklıdır. ✔ Genetik çeşitliliğe neden olur. ✔ Evrime etkisi vardır. ✔ Sadece üreme amacı ile yapılır. ✔ Hayat boyu devam etmez. ✔ Eşeyli üreme de görev alır. ✔ Eşeyli üreyen canlılarda tür içi kromozom sayısının sabit kalmasını sağlar. Mayoz Bölünme

bottom of page