top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 100 sonuç bulundu

  • Solunum Sistemi | selinhoca

    TABLET ANLATIMI İZLE TABLET ANLATIMI İZLE 2 ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 2 PDF İNDİR PDF İNDİR 2 ✔ İnsanlar oksijenli solunum yapan canlılardır. Solunum için gerekli olan oksijenin hücrelere ulaştırılması ve hücrelerin solunum atığı olan karbondioksitin vücuttan uzaklaştırılması solunum ve dolaşım sisteminin ortak çalışması ile gerçekleştirilir. Solunumda Görev Alan Organlar Burun ✔ Havanın alınmasını sağlar. (Atılmasını da sağlayabilir.) ✔ İç yüzeyi kıllı ve bol damarlı mukoza epiteli ile döşenmiştir. Mukoza epiteli burun içinin nemli kalmasını sağlayan mukus salgısı yapar. Kıllar mikropları tutarak akciğeri enfeksiyondan korur. Kılcal damarlar ise havanın ısınmasını sağlar. Yutak Ve Gırtlak (Farinks ve Larinks) ✔ Yutakta epiglottis bulunur. Bu yapı, gelen besin ve havanın doğru yere iletilmesini sağlar. ✔ Soluk borusunun başlangıç kısmına gırtlak denir. ✔ Gırtlakta ses telleri bulunur. Soluk Borusu (Trake) ✔ “C” şeklinde kıkırdak halkalarından oluşmuş borudur. Yemek borusuyla komşu olan yüzeyinde kıkırdak halka bulunmaz. Kıkırdak halkalar soluk borusunun açık kalmasını sağlar. ✔ İç yüzeyinde silli epitel doku bulunur. Burada bulunan goblet hücreleri mukus salgılayarak ortamı nemlendirir, siller ise yabancı maddeleri tutarak akciğerleri enfeksiyondan korur. ✔ Soluk borusu akciğere girmeden ikiye ayrılır. Bu ayrılan kollara bronş denir. ✔ Bronşlar akciğerlere girdikten sonra bronşçuk denilen küçük borulara ayrılırlar. Bronşçuklar alveollere kadar uzanır ve yapısında kıkırdak halkalar yoktur. Akciğerler ✔ Göğüs boşluğu içinde sağ ve sol olmak üzere iki akciğer vardır. Sağ akciğer üç loplu, sol akciğer iki lopludur. (Sol akciğerin eksik olan lobunun bulunduğu bölgede kalp yer alır.) ✔ Akciğer pleura denilen çift katlı zarla örtülüdür. ✔ Akciğerlerin içinde gaz alışverişinin gerçekleştirildiği alveoller bulunur. Alveoller bolca kılcal kan damarından oluşmuştur. (Alveol bulundurmak sadece memelilere özgüdür.) Soluk Alırken Gerçekleşen Olaylar 1) Diyafram kası kasılarak düzleşir. 2) Kaburgalar arası kaslar kasılır ve göğüs kafesi genişler. 3) Göğüs boşluğunun hacmi artar. 4) Akciğerler genişler. 5) Akciğerlerdeki iç basınç düşer. (Akciğerlerin hacminin artması basıncı düşürür.) 6) Hava akciğerlere dolar. Soluk Verirken Gerçekleşen Olaylar 1) Diyafram kası gevşeyerek kubbeleşir. 2) Kaburgalar arası kaslar gevşer ve göğüs kafesi daralır. 3) Göğüs boşluğunun hacmi daralır. 4) Akciğerler daralır. 5) Akciğerlerin iç basıncı yükselir. (Akciğerlerin hacminin azalması basıncı artırır.) 6) Hava akciğerlerden çıkar. ✔ Soluk verme sırasında akciğerlerin geri yaylanma basıncının da etkisi vardır. Bu basınç akciğerin yapısındaki elastik liflerle ve pleurae (plevra) zarlarının arasındaki sıvının meydana getirdiği yüzey geriliminden doğar. ✔ Soluk alma aktif bir olay olduğundan enerji harcanır. Soluk verme ise, pasif olduğundan sadece kasların gevşemesi sırasında enerji harcanması gerçekleştirilir. Oksijenin Taşınması ✔ %98’i alyuvarlardaki hemoglobin ile %2’si kan plazması ile taşınır. ✔ Oksijen alyuvarlarda hemoglobinle birleşerek oksihemoglobini (HbO2) oluşturur. ✔ Kan doku kılcallarına geldiğinde oksijen hemoglobinden ayrılır. Alyuvardan çıkarak önce plazmaya daha sonra doku sıvısına oradan da hücrelere geçer. ✔ Doku kılcallarında oksijen hemoglobinden ayrılırken, alveol kılcallarında hemoglobinle birleşir. ✔ Bohr kayması: Doku kılcallarındaki CO2 yoğunluğu pH’ın düşmesine nedenolur. Bu durumda hemoglobin oksijenden ayrılır. Buna bohr kayması denir. Karbondioksitin Taşınması ✔ Hücrelerde oluşan CO2 doku sıvısına buradan da doku kılcal damarlarına geçer. ✔ Kılcal damara geçen CO2 plazmada çözünebilir ya da alyuvar içine girerek hemoglobinle birleşip karbohemoglobin oluşturabilir. ✔ Büyük bir kısmı ise alyuvarda bikarbonat iyonu halinde taşınabilir. ✔ Doku kılcallarında: Alyuvar içine giren CO2, karbonik anhidraz enzimi etkisi ile H2O ile birleşip karbonik asiti (H2CO3) oluşturur. Karbonik asit daha sonra iyonlarına ayrışarak H ve HCO3 (bikarbonat) haline gelir. H, hemoglobin tarafından tutulurken bikarbonat kan plazmasına geçer ve alveol kılcallarına kadar bu şekilde taşınır. ✔ Alveol kılcallarında: Plazmada bulunan bikarbonat (HCO3) alyuvar içine girer, hemoglobin H serbest bırakır. Yeniden karbonik asit (H2CO3) oluşur. Karbonik anhidraz enziminin etkisi ile karbonik asit H2O ve CO2 haline gelir. CO2 alyuvar içinden çıkarak önce plazmaya oradan da alveollere geçer. ✔ CO2 ve H2O difüzyonla akciğere geçerek soluk verme ile dışarı atılır. H2O alveol yüzeyini nemlendirir. Fazlası ise dışarı atılır. Solunum Siteminin Denetlenmesi ✔ Metabolik faaliyetler arttığında kandaki CO2 miktarı solunum hızını belirler. Miktarının artması pH’ı düşüreceğinden solunum ve dolaşım hızı artar. ✔ Omurilik soğanı ve beyindeki solunum merkezi tarafından denetlenir. Solunum merkezi istemli solunumu denetler. ✔ Adrenalin ve Tiroksin hormonu solunum hızını artırır. ✔ Deniz seviyesinden yukarılara çıkıldıkça basınç azalır ve havadaki O2 miktarı düşer. Bu durumda ; - Hemoglobin miktarı - Alyuvar sayısı - Soluk alıp verme hızı - Nabız sayısı artar. ✔ Deniz seviyesinden denizin derinliklerine inildikçe basınç artar. Kanda çözünmüş halde bulunan N2 (azot gazı) gaz hale geçer. Kanda kabarcık oluşmasına yol açar. Bu kabarcıklar damarın tıkanmasına ya da yırtılmasına yol açar. Buna deniz vurgunu denir. Karbonmonoksit Zehirlenmesi: Karbonmonoksit; oksijen ve karbondioksit gibi hemoglobine bağlanabilen bir gazdır. Ancak CO hemoglobine bağlandığında tekrar ayrılma yapmaz. Bu durumda oksijen ve karbondioksit hemoglobine bağlanamadığından kişi solunum güçlüğü çeker. Müdahale edilemezse ölümle sonuçlanır. Astım: Solunum yollarında meydana gelen enfeksiyonların ilerlemesi sonucu oluşan hastalıktır. Astımda solunum yolları daralır ve duyarlılığı artar. Mukus oranı artarak soluk alıp verme güçleşir. Akciğer Ve Gırtlak Kanseri: Sigara içindeki katran soluk borusunun içindeki sillere yapışır. Bu durumda solunum sistemi mikroorganizmalara karşı açık hale gelir. Bu durumun ilerlemesiyle akciğer ve gırtlak kanseri oluşabilir. Kronik Bronşit: Bronşların uzun süreli iltihaplanması sonucu oluşur. Kısa süreli iltihaplanma ise akut bronşite yol açar. Amfizem: Kronik bronşite bağlı olarak alveollerin esnekliğini yitirmesi ve yırtılması sonucu oluşur. KOAH: Kronik bronşit ve amfizem hastalığının ilerlemesiyle akciğerlerin yapısı bozulmasıdır. Hasta nefes almakta zorluk çeker. Sıradaki konu: Boşaltım Sistemi Önceki konu: Bağışıklık Sistemi

  • Ekolojik Terimler | selinhoca

    PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE ✔ Ekoloji: Canlıların birbirileri ve cansız çevre ile olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. ✔ Popülasyon: Belirli bir bölgede yaşayan aynı tür canlıların oluşturduğu topluluktur. ✔ Komünite: Birden fazla popülasyonun oluşturduğu topluluktur. ✔ Ekosistem: Birden fazla komünitenin bir araya gelerek oluşturduğu cansız çevreyi de içine alan bölgedir. ✔ Biyosfer: Dünya üzerinde canlıların yaşayabildiği en büyük ekosistemdir. ✔ Habitat: Canlıların hayatsal faaliyetlerini doğal olarak sürdürebildikleri yaşam alanıdır. ✔ Ekolojik Niş: Bir canlı türünün ekosistemdeki görevidir. ✔ Ekosistem canlılar ve çevrelerindeki cansız ortamdan oluşur. Ekosistemdeki canlılara biyotik faktör, cansızlara ise abiyotik faktör denir. BİYOTİK FAKTÖRLER: Ototroflar, heterotroflar ve saprofitlerdir. 1) Ototrof (Üretici) ✔ Ekosistemdeki besinin kaynağıdırlar. ✔ İnorganik maddeyi organik madde haline getiren canlılardır. ✔ İnorganik maddeleri ışık enerjisi ve klorofil pigmenti kullanarak organik madde haline getiren canlılara fotoototrof denir. Bu canlılar fotosentez yaparak beslenirler. (Bazı bakteri, algler ve bitkiler…) ✔ İnorganik maddeleri oksitleyerek açığa çıkardıkları enerji ile organik madde üreten canlılara kemoototrof denir. Bu canlılar kemosentez yaparak beslenir. (Bazı bakteriler, bazı arkeler…) 2) Heteretrof (Tüketiciler) ✔ Kendi besinini üretemeyip dışarıdan hazır alan canlılardır. (Bazı bakteriler, bazı arkeler, bazı protistalar, mantarlar, ve hayvanlar) 3) Saprofit (Ayrıştırıcılar) ✔ Hücre dışına salgılayabildikleri güçlü sindirim enzimleri ile organik maddeleri hücre dışında parçalayıp hücre içine aldıktan sonra inorganik hale getirebilen canlılardır. (Bazı mantarlar ve bazı bakteriler,) ✔ Ölmüş canlı kalıntılarını, canlıların atıklarını parçalayıp doğaya yeniden kazandırırlar. ✔ Doğadaki madde döngüleri için çok önemlidirler. Ototrof canlılar için ham madde üretimini yaparlar. ABİYOTİK FAKTÖRLER Ekosistemin cansız bileşenleridir. 1) Işık: ✔ Fotoototrof canlılar ışık enerjisi kullanarak inorganik maddeleri organik madde haline getirerek besinlerini üretirler. Bu nedenle ışık temel besinlerimizin üretiminde görev alır. Besin zincirleri ile üretilen besin diğer canlılara ulaştırılır. ✔ Yüksek enerjili ışınlar canlıda mutasyonlara neden olabilir. ✔ Dünya üzerindeki ışık dağılımı, canlıların yayılış göstermesi üzerine etkilidir. Işık alma süresi fazla olan ekosistemlerdeki canlı çeşitliliği ışık alma süresi az olanlara oranla daha fazladır. ✔ Hayvanların hayatsal faaliyetlerine devam edebilmesi ışığa göre ayarlanır. Örneğin, bazı hayvanlar ışık olduğunda aktifken bazıları karanlıkta aktiftir. Ya da bir çok bitki çiçek açma zamanlarını ışığa göre ayarlamıştır. 2) Sıcaklık: ✔ Canlı vücudundaki metabolik faaliyetlerin gerçekleşebilmesi enzimlerin çalışması ile mümkündür. Enzimler, en iyi çalışmalarını kendilerine göre olan optimum sıcaklık aralığında yaparlar. Canlının yaşam yerindeki sıcaklığın değişmesi canlı yaşamını olumsuz etkiler. Bu nedenle her canlı kendi metabolizmasına uygun sıcaklıktaki ekosistemlerde yaşar. ✔ Sıcaklık hayvanların görünüşünü de etkiler. Sıcak bölgelerde yaşayan hayvanların vücutları, soğuk bölgelerde yaşayanlara göre daha koyudur. ✔ Sıcaklığın vücut boyutlarında da etkisi vardır. Sıcak bölgelerde yaşayan böcek, kertenkele gibi hayvanlar soğuk bölgelerde yaşayan akrabalarına göre daha büyüktür. ✔ Bazı canlıların vücut sıcaklığı sabit değildir. Vücut sıcaklığı çevre sıcaklığı ile paralel olarak değişen canlılara soğukkanlı canlı denir. Değişmeyerek sabit kalanlara ise sıcakkanlı canlı denir. Soğukkanlı canlılar dünyanın her yerinde yayılış gösteremezler ve bazıları soğuk mevsimlerde kış uykusuna yatarlar. Sıcakkanlı canlıların ise dünya üzerindeki dağılışları daha geniştir. 3) İklim: ✔ Belirli bir bölgede uzun zaman aralığında etkili olan atmosfer koşullarına iklim denir. ✔ İklimlerin oluşmasında pek çok abiyotik faktör etkilidir. Ayrıca o bölgenin yükseltisi ve denize göre konumu da iklimin oluşması üzerine etki gösterir. 4) Toprak: ✔ Kayaların su, rüzgar ve sıcaklık etkisi ile parçalanması ile oluşan abiyotik faktördür. ✔ Canlılar doğrudan ya da dolaylı olarak toprakla bağlantı halindedir. ✔ İçeriklerine göre farklı topraklar vardır. Bu toprak çeşitleri üzerinde yaşayan canlıların da dağılımı üzerine etki gösterir. ✔ Humuslu Toprak: Bol miktarda besin içeren bitki gelişimine en uygun topraktır. ✔ Kumlu Toprak: Ozmotik basıncı çok yüksek olan ve bitki gelişimi için elverişsiz topraklardır. ✔ Kireçli Toprak: Kireç miktarı fazla olan topraklardır. ✔ Killi Toprak: Kil miktarının fazla olduğu topraklardır. 5) Mineraller: ✔ İnorganik maddeler olduğundan canlılar tarafından üretilemeyen ve doğada hazır olarak bulunan maddelerdir. ✔ Canlı vücudunda yapıcı onarıcı ve düzenleyici olarak görev yaparlar. ✔ Canlının vücudunda gereken miktarlara göre en az olan mineral sınırlayıcı etki gösterir. Buna minimum yasası denir. 6) Su: ✔ İnorganik madde olduğundan canlılar tarafından üretilemeyen ve hazır alınmak zorunda olan maddedir. ✔ Canlı vücudunda en fazla bulunan temel bileşendir. ✔ Canlıdaki enzimlerin çalışabilmesi için ortam oluşturur. Bu nedenle hayatsal faaliyetlerin gerçekleşebilmesini sağlar. ✔ Su miktarının fazla olduğu ekosistemlerde canlı çeşitliliği daha fazladır. ✔ Canlılar metabolizmaları için gerekli olan su miktarına göre dünyada dağılış göstermişlerdir. ✔ Suyun az olduğu bölgelerde yaşayan canlılarda su kaybını engellemek için çok sayıda adaptasyon gelişmiştir. 7) pH: ✔ Sulu çözeltilerdeki H konsantrasyonuna bağlı olarak hesaplanan değere pH denir. ✔ Canlılar metabolizmalarına uygun pH aralıklarında yaşarlar. Çünkü, enzimler belirli pH aralıklarında çalışabilmektedir. Ortam pH’ının bozulması enzimlerin çalışmasını olumsuz etkileyeceğinden canlı yaşamını tehlikeye sokar. Sıradaki konu: Madde ve Enerji Akışı Önceki konu: Mutasyon, Varyasyon

  • Bilimsel Bilgi Süreçleri | selinhoca

    Sıradaki konu: PDF İNDİR ÖZELLEŞME HÜCRE --> DOKU --> ORGAN --> SİSTEM --> ORGANİZMA ✔ Her hücre kendi içerisinde özelleşerek organeller ile bazı görevleri daha kolay yerine getirmiştir. ✔ Çok hücreli canlılar ise daha kompleks görevleri yerine getirmek için hücreler arasında özelleşme görülür. ✔ Çok sayıda benzer hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşan yapıya doku denir. ✔ Farklı dokuların bir araya gelmesiyle oluşan yapıya organ denir. ✔ Ortak amaca hizmet eden organların bir araya gelmesiyle oluşan yapıya sistem denir. ✔ Sistemler bir araya gelerek organizmayı oluşturur. ÖZELLEŞMENİN FAYDALARI ✔ Metabolizma olaylarının daha verimli ve hızlı olmasını sağlar. Harcanan enerji miktarı da azalır. ✔ Çok hücreli canlıların hayatta kalma şansı tek hücrelilere göre daha fazladır. Çok hücrelilerde özelleşme daha fazla olduğundan ortamdaki kaynaklardan daha iyi faydalanırlar. ✔ Tek hücreli canlıların büyümesi sınırlıdır. ÖZELLEŞMENİN GETİRDİĞİ SORUNLAR ✔ Tek hücreliler temel faaliyetlerini kendileri düzenler. Çok hücreliler ise bu temel faaliyetlerin sadece bir tanesini gerçekleştirebilmek için özelleşmiştir. ✔ Çok hücreli bir canlıda hayati öneme sahip bir dokunun zarar görmesi, diğer dokularda sorun olmasa bile canlının ölümüne yol açabilir. ✔ Fazla özelleşmiş yapılar dayanıksızdır. BİLİMSEL YÖNTEM 1)Gözlemler Yapma: Bilim insanı merak ettiği bir konu hakkında bilgi edinir. Veriler toplar. Nitel Gözlem: Ölçüm araçlarının kullanılmadığı gözlemlerdir. Sonuçları subjektiftir. Nicel Gözlem: Ölçüm araçlarının kullanıldığı gözlemlerdir. Sonuçları objektiftir. 2)Problemin Tespiti: Yapılan gözlemler sonucunda bilim insanının araştırdığı konu ile ilgili cevap aradığı sorudur. 3)Hipotez Kurma: Gözlemlerden yola çıkarak problemine bulduğu geçici çözümdür. Hipotez, probleme doğru cevap vermek zorunda değildir. Eleştiri ve deneylerle test edilmeye açık olmalı; verileri kapsamalıdır. 4)Tahminde Bulunma: Hipotez ile alakalı kurulmuş bir tahmindir. «Eğer…..ise…..dir.» tipik bir tahmin cümlesidir. 5) Kontrollü Deney: Hipotezin test edilmesi amacı ile yapılmış deneydir. ✔ Kontrol ve deney grubu olmak üzere iki ana gruptan oluşur. ✔ Probleme konu olan, araştırılmak istenen değişken iki grup arasında farklı olarak seçilir. Buna bağımsız değişken denir. Diğer değişkenler aynı şekilde seçilir. ✔ Bağımsız değişken nedeni ile iki grup arasında ortaya çıkan sonuca bağımlı değişken denir. Bağımlı değişken, bağımsız değişkene bağlıdır. ✔ Kontrollü deneyin sonucu hipotez desteklenmezse hipotez çürür. Hipotez kurulmasından itibaren basamaklar tekrarlanır. ✔ Hipotez ile kontrollü deney sonuçları birbirine uyumlu olursa hipotez diğer bilim insanları ile paylaşılır. Destek bulursa, gerçeğe dönüşür. Bu durumda çok sayıda bilim insanı tarafından destek görmüş bir hipotez olabileceği gibi teori ya da kanun halinde de dönüşebilir. 6) Teori ve Kanun: Teori: Doğa olaylarının neden gerçekleştiğini açıklayan kuramlardır. Birçok hipotezi kapsayabilir. Kanun: Doğa olaylarının nasıl gerçekleştiğini açıklayan kuramlardır. ✔ Teori ve kanun arasında hiyerarşik bir ilişki yoktur. Teoriler, kanunlara dönüşemezler. ✔ Hipotezler, konu kapsamına göre teori ya da kanun halini alabilirler.

  • Beslenme Taşıma Stoma | selinhoca

    TABLET ANLATIMI İZLE TABLET ANLATIMI İZLE 2 ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 2 PDF İNDİR PDF İNDİR 2 ✔ Bitkiler metabolizmaları için gerekli olan inorganik maddelerden su ve mineralleri kökler aracılığı ile alır; karbondioksiti ise yaprakları ile alırlar. ✔ Organik maddeleri ise inorganik maddeleri kullanarak fotosentez ile üretirler. ✔ Bitkilerin yaşamına devam edebilmek için çok fazla ihtiyaç duydukları minerallere makro elementler denir. Bunlar, C, H, O, N, K, Ca, Mg, S, P… dur. ✔ Bitkilerin yaşamına devam edebilmek için çok az ihtiyaç duydukları minerallere mikro elementler denir. Bunlar, Cl, Fe, B, Mn, Zn, Cu, Ni, Mo….dir. ✔ Minerallerin eksikliğinde bitkide gelişim bozuklukları görülür. Bir mineralin eksikliği bir mineral ile giderilemez. Bu durumda gelişim minimumfarklı yasasına göre gerçekleşir. ✔ Bitkilerde ağırlık artışının en önemli sebebi havadan alınan karbondioksit (CO2)’dir. Bu CO2 fotosentezle organik madde üretimine katıllır. ✔ Gübre: Bitkinin beslenmesi için gerekli olan mineraller içeren maddelerdir. Bazıları azot, potasyum, fosfor gibi elementlerden kimyasal olarak üretilirken bazıları bitki ve hayvan kalıntılarından doğal olarak üretilir. Bitkilerde Farklı Beslenme Şekilleri Parazit beslenme: Bazı bitkiler köklere sahip olmadığından başka bir bitkinin üzerine yerleşerek o bitkinin besinlerini kullanarak yaşar. ✔ Yarı parazit bitkiler, üzerinde yaşadığı bitkinin ksilemine emeç yollar ve bitkinin inorganik maddelerini alır. Fotosentez ile organik maddelerini üretir. ✔ Tam parazit bitkiler ise fotosentez yeteneğine sahip olmadıklarından üzerinde yaşadıkları bitkinin hem ksilem hem de floemine emeç yollayarak bitkinin hem inorganik hem de organik maddelerini alarak beslenir. Karnivor beslenme: Böcekçil bitkiler, azotça fakir topraklarda yaşadıklarından metabolizmaları için gerekli olan azot mineralini topraktan alamazlar. Özelleşmiş böcek kapan yaprakları ile yakaladıkları böcekleri sindirir azot ihtiyacını karşılarlar. Ayrıca fotosentezle organik maddelerini üretebilirler. Bitkilerde Mutualizm ✔ Nodül: Baklagil bitkilerinin köklerinde yaşayan azot bağlayıcı bakterilerin oluşturduğu yapıdır. Bitkiler havadaki azot gazını doğrudan kullanmaz. Azot bağlayıcı bu bakteriler azotun toprağa bağlanmasını sağlayarak bitkinin azot ihtiyacının karşılar. Bitki ise bakteriye organik madde sağlar. ✔ Mikoriza: Bitki köklerine mantarların girmesiyle oluşan yapılardır. Mantar, bitkinin su ve mineral emilimini artırmak için yüzey alanını artırır. Bitki ise mantara organik bileşik sağlar. ✔ Bitkilerde taşıma ksilem ve floem ile olur. Su ve Minerallerin Taşınması ✔ Suyun Kökten Alınması ve Taşınması: Kara bitkileri gerekli su ve minerali emici tüyleri ile topraktan alırlar. Su topraktan ozmos ile alınır, iki farklı yol ile ksileme taşınır. Apoplast taşınma: Emici tüyler tarafından emilen su hücreler arası boşluklar ile ksileme ulaşır. Simplast taşınma: Emici tüyler tarafından emilen su hücreler içerisinden geçirilerek ksileme ulaşır. Apoplasta göre daha yavaştır. ✔ Kurak ortam bitkilerinin kök hücrelerinin ozmotik basıncı diğer bitkilere oranla daha yüksektir. ✔ Emici tüylerin zarları suya geçirgendir ancak glikoz ve diğer organik maddelere karşı geçirgen değildir. ✔ Suyun Gövdede Taşınması: Ksileme ulaşan su çeşitli etkenlerle bitkinin yapraklarına ve diğer bölgelerine taşınır. Kök Basıncı: Bu basınç kökten ksileme doğru suyu itici bir basınçtır. Toprakla, kök hücreleri arasındaki ozmotik basınç farkı kök basıncını meydana getirir. Kök basıncı sayesinde su ksilemde birkaç metre yükselebilir. ✔ Hem topraktaki suyun hem de nemin fazla olduğu zamanlarda terleme yapılamadığından kök basıncı gutasyona neden olur. Kılcallık: Bir borunun çapı ne kadar küçükse sıvı boruda o kadar çok yükselir. Bu nedenle ksilemin trake ve trakeidleri incedir. Su moleküllerinin ksilem hücrelerinin çeperlerine kuvvetle tutunmasına adhezyon denir. Ksilem çapı küçüldükçe adhezyon sayesinde su yukarı çekilir. Kohezyon: İki su molekülü arasında hidrojen bağı oluşturulur. Bu bağ zayıf bir bağdır. Su moleküllerinin hareketi sırasında bu bağ koparak yeniden oluşturulur. Böylece su bir bütün halinde hareket edebilir. Buna kohezyon denir. Terleme (Transpirasyon): Toprak üstü organlarından suyun buhar halinde atılmasıdır. Stoma ve lentiseller aracılığı ile gerçekleşir. ✔ Fotosentez ve terlemeyle azalan su yaprak hücrelerinin ozmotik basıncını artırır. Bu nedenle su ksilemden çekilir. Su kohezyon etkisi ile yapraklara doğru hareket eder. Suyun çekilmesi kökteki ozmotik basıncı artırır. Kök topraktan su çeker. Bu olaya kohezyon gerilim teorisi denir. ✔ Suyun ksilemde taşınması sırasında enerji harcanmaz. Organik Maddelerin Taşınması ✔ Fotosentez ürünleri bitkinin her bölgesine floem boruları ile taşınır. Floemde, yapraklarda sentezlenen organik maddeler bitkinin kök ve diğer organlarına taşınırken kökte sentezlenen aminoasitler bitkinin üst kısımlarına taşınır. ✔ Floemde taşıma çift yönlüdür. Kalburlu hücreler kaynak hücreden havuz hücreye organik madde taşır. Kaynak hücre: Organik maddeyi üreterek floeme veren hücredir. Havuz hücre: Organik besini floemden alarak tüketen ya da depolayan hücredir. Floemde taşıma basınç – akış teorisiyle olur. 1) Kaynaktan floeme besin gelmesi kalburlu boru içindeki ozmotik basıncı artırır. Bu da çevre dokulardan su gelmesine neden olur. 2) Su alımı floemde basınca neden olur. Bu basınç kaynaktan havuza doğrudur. Bu basınca göre içerik akmaya başlar. 3) Organik besin havuz hücreye aktarılır. 4) Kalburlu boruda ozmotik basınç düşer. Kalburlu boru suyunu ksileme aktarır. Bu sayede suyun havuzdan kaynağa geri dönmesi sağlanır. Stomaların Açılıp Kapanma Mekanizması ✔ Stomalar genellikle gündüz açık, gece kapalıdır. Açılıp kapanmaları bekçi hücrelerin turgor basıncı ile kontrol edilir. Gün ağarmasıyla birlikte genellikle üç faktör stomaların açılmasına neden olur. 1. Faktör --> Potasyum (K+) iyonları Işığın etkisiyle bekçi hücreleri komşu epidermis hücrelerinden K+ alır. K+ alınması bekçi hücrelerinin ozmotik basıncını artırır. Komşu epidermis hücrelerinden su geçişi olur ve turgor basıncı artar. Stoma açılır. 2. Faktör --> CO2 Fotosentez yapan mezofil dokusunda CO2 azalır. CO2 azalması sonucu pH yükselir. pH yükselmesi nişastanın hidroliz edilmesine yol açar. Nişasta + (n-1) H2O --> n.Glikoz suyun azalması sonucu stoma hücrelerinin osmotik basıncı artar. Komşu epidermis hücrelerinden stoma hücrelerine su geçişi olur. Turgor basıncı artar ve stoma açılır. 3. Faktör --> Sirkadiyen ritim Biyolojik saattir. Bitki içgüdüsel olarak karanlık odada tutulsa bile stomalar gündüz açılır, gece kapanır. ✔ Kapanma mekanizması açılma mekanizmasının tam tersi olarak devam eder. ✔ İklim koşulları stomaları etkiler. Kurak ve sıcak koşullarda köklerle alınan su miktarı azalacağından stomalar turgor durumunu koruyamaz ve kapanır. Gündüz vakti stomanın kapanması CO2’nin alınmasını engelleyeceğinden fotosentez yavaşlar. Sıradaki konu: Bitkilerde Üreme Önceki konu: Bitkisel Hormonlar - Hareket

  • Genetik Müh | selinhoca

    PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji ✔ Çeşitli mühendislik alanlarını kullanarak bitki, hayvan ve mikroorganizma yapılarının laboratuvar ortamında geliştirip onlardan yeni ürünler üretmeyi amaçlayan bilim dalına biyoteknoloji denir. Sütten yoğurt yapımı, sirke üretimi, hamur mayalanması gibi olaylar geleneksel biyoteknolojik yöntemlerdir. Aşı, ilaç, hormon üretimi, atık maddelerin temizlenmesi için canlıların kullanımı, gen aktarımı gibi çalışmalar ise modern biyoteknolojik yöntemlerdir. ✔ Genlerin izole edilmesini, çoğaltılmasını, farklı canlı genleri ile birleştirilmesini ya da genlerin canlılar arasında nakledilmesi için çalışmalar yapan bilim dalına genetik mühendisliği denir. Islah Yöntemleri ✔ Melezleme: Farklı karakterler bakımından homozigot olan bireylerin çaprazlanması ile heterozigot bireyler elde edilmesidir. ✔ Yapay Dölleme: Üstün özellikli spermler ile üstün özellikli yumurtaların laboratuvar ortamında döllendirilmesidir. ✔ Poliploidi: Kromozom çift sayısının fazla olması durumudur. Poliploidi canlılar daha verimli ve daha dayanıklı ürün oluştururlar. ✔ Günümüzde biyoteknoloji ve genetik mühendisliğinin çalışmaları ile; alkollü içecekler aşı süt ürünleri interferon insülin hormonu penisilin ve türevleri büyüme hormonları ekmek, sirke, alkol ve aseton gibi ürünler deterjan… gibi maddeler üretilmektedir. GDO (Transgenik Organizma) ✔ İstenilen özellikte bitki ve hayvan üretilebilmek için, insana yarar sağlayacak şekilde organizmaların genetik yapıları değiştirilmektedir. Bu şekilde genetiği değiştirilmiş canlılara GDO (Transgenik canlı) denir. ✔ Bu canlıların besin olarak kullanılmasına, ileriki dönemde insanlarda alerjik reaksiyonlara sebep olabileceğinden birçok bilim insanı tarafından karşı çıkılmaktadır. İnsan Genom Projesi ✔ 1990 yılında pek çok ülkenin desteği ile insanların genetik maddesinin nükleotit diziliminin belirlenebilmesi için başlatılmış projedir. ✔ Genetik maddenin 3 milyardan fazla nükleotid, 20000-25000 civarında gen içerdiği saptanmıştır. (Genomun yaklaşık olarak %97si tüm insanlarda aynıdır.) Gen Klonlanması: Bir canlıya ait olan genin başka bir canlıya aktarılmasıdır. ✔ Seçilmiş bir genin plazmit ya da bir virüs içerisine yerleştirilerek bir bakteriye aktarılması ve bakteri aracılığı ile birçok kopyasının üretilmesine gen klonlanması denir. Gen klonlanmasının aşamaları: 1. İstenilen geni taşıyan DNA molekülü ile vektör olarak kullanılacak olan bakteri plazmiti saf olarak elde edilir. 2. DNA molekülü üzerinde klonlanacak gen belirlenir. Vektör olarak kullanılacak plazmit ve klonlanacak gen kesilir. 3. Klonlanacak gen plazmitin boş kalan kısmı ile birleştirilir. Bu şekilde rekombinant DNA molekülü elde edilmiş olur. Böylece klonlanacak gen plazmit içine yerleştirilir. 4. Rekombinant DNA bir bakteriye aktarılarak rekombinant bakteri elde edilir. 5. Rekombinant bakterinin üremesi ile klonlar oluşur. Bunlar arasından istenilenler seçilir. Seçilenler ile uygun çalışmalar yapılır. Hayvan Klonlanması: Bir hayvanın genetik olarak kopyasının üretilmesidir. ✔ İlk klon canlı DOLLY ismi verilen bir koyundur. (1996) Ancak Dolly sadece 6 ay yaşayabilmiştir. Koyun Klonlanmasının Aşamaları 1) Dişi bir koyunun (2. koyun) yumurta hücresi alınmış ve bu hücrenin çekirdeği çıkartılarak bir süre yaşaması sağlanmıştır. 2) Başka bir dişi koyunun (1. koyun) memesinden bir hücre alınmış bu hücrenin çekirdeği çıkartılmıştır. 3) Sitoplazması alınan yumurta hücresi ile çekirdeği alınan meme hücresi kaynaştırılarak 2n kromozomlu bir hücre elde edilmiştir. 4) Oluşan 2n kromozomlu hücre mitoz bölünmelerle embriyo halini almış ve farklı bir dişi koyun (3. koyun) rahmine yerleştirilerek gelişmesi sağlanmıştır. 5) Gebelik sonunda doğan koyun genetik olarak 1. koyunun aynısı yani klonu olmuştur. Gen Terapisi: Virüsler kullanılarak insanlardaki bozuk genlerin sağlam genler ile değiştirilmesidir. DNA Parmak İzi: İnsandan alınan DNA molekülünün enzimler ile parçalanarak bazı uygulamalar sonucu bantlaşma yapması ve bu bantlaşmaların pek çok alanda kullanılmasıdır. ✔ Tek yumurta ikizleri hariç her insanın DNA parmak izi farklıdır. Kök Hücre: Bölünme yeteneği fazla ve farklılaşmamış hücrelere kök hücre denir. ✔ Embriyo, kordon kanı ve yetişkin bireylerin bazı dokuları temel kök hücre kaynağıdır. ✔ Yetişkin kök hücreler, vücutta birçok doku ve organ yapısında bulunur. Bulundukları organların hasar görmesi durumunda hasarlı bölgeyi onarırlar. ✔ Embriyonik kök hücreler, embriyo yapısında bulunur; gebelik süresince farklılaşarak canlının fetüs halini almasını sağlar. ✔ İnsandan alınan kök hücreler laboratuvar ortamında geliştirilerek organ ve doku üretiminde kullanılabilir. Sıradaki konu: ATP ve Fosforilasyon Önceki konu: Protein Sentezi

  • Gamet Çeşidi Genotip Fenotip | selinhoca

    Sıradaki konu: Monohibrit ve Dihibrit Çaprazlama GENOTİPİ VERİLEN BİR BİREYİN GAMET ÇEŞİTLERİNİ BULMA 1) AaBbDDeeGg genotipli bir bireyin (Krossing over yoktur.) a) Oluşturabileceği kaç farklı gamet vardır? (Genler bağımsızdır.) b) ABD genleri bağlı olduğuna göre bu birey kaç farklı gamet oluşturabilir? c) Deg genleri bağlı olduğuna göre bu birey kaç farklı gamet oluşturabilir? GENOTİPİ VERİLEN BİR BİREYİN GAMETLERİNİN OLUŞMA OLASILIĞINI BULMA 2) AaBbDDeeGg genotipli bireyin (Krossing over olmamıştır ve genler bağımsızdır.) a) ABDeg genotipinde gameti oluşturma olasılığı nedir? b) aBDeG genotipinde gameti oluşturma olasılığı nedir? c) abdeG genotipinde gameti oluşturma olasılığı nedir? 3) Aşağıda verilen gametlerden hangisi KkLlMMnnXX genotipli bir bireye ait olamaz ? (Mutasyon ve krossing over olmamıştır.) A) KLMnX B) klMnX C) KlmnX D) kLMnX E) KLMnX 4) Genotipi verilen aşağıdaki bireylerden hangisinin oluşturabileceği gamet çeşidi diğerlerinden fazladır? (Krossing over ve mutasyon olmamıştır) A) Aa B) BbDd (B ve D bağlıdır.) C) ddgg D) AaBb E) KKLLMM 5) KkLlMMnnXX genotipli bir bireyin KlMNX gametini oluşturma olasılığı nedir? (Krossing over olmamıştır ve genler bağımsızdır.) A) 0 B) 1/2 C) 1/4 D) 1/8 E) 1 ÇAPRAZLAMA SONUCU OLUŞAN BİREYLERİN GENOTİP VE FENOTİP ORANLARINI BULMA 6) AaBBdd genotipli bir birey ile AaBbDD genotipli bir bireyin çaprazlanması sonucunda a) AaBBDd genotipli yavru oluşma olasılığı nedir? b) aaBbDd genotipli yavru oluşma olasılığı nedir? c) aBD fenotipli yavru oluşma olasılığı nedir? d) ABD fenotipli yavru oluşma olasılığı nedir? e) AAbbDd genotipli yavru oluşma olasılığı nedir? f) aBd fenotipli yavru oluşma olasılığı nedir? g) Oluşturabileceği genotip ve fenotip çeşit sayısı nedir? KENDİLEŞTİRME 7) AAbbDdGg genotipli bireyin kendileştirilmesi sonucunda; a) Ebeveynleri ile aynı genotipte yavru oluşma olasılığı kaçtır? b) Ebeveynleri ile aynı fenotipte yavru oluşma olasılığı kaçtır? KROSSING-OVERIN GERÇEKLEŞMESİ DURUMUNDA OLUŞABİLECEK GAMETLERİ VE BU GAMETLERİN OLUŞMA OLASILIKLARINI BULMA 8) AaBb genotipine sahip canlılarda Ab bağlı gen ve %60 oranında krossing-over görülüyorsa AB genotipinin oluşma olasılığı nedir? PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE Önceki konu: Kalıtım - 1

  • Soyağaçları 1 - 2 | selinhoca

    PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 2 Soyağaçları ile konuya sorular üzerinden devam ediyoruz. Bu konuda yer alan sorulara TYT BİYOLOJİ DERS NOTLARI kitabından üzerinden ulaşılması tavsiye edilmektedir. Sıradaki konu: Mutasyon, Varyasyon Önceki konu: Eşeye Bağlı Kalıtım

  • Replikasyon | selinhoca

    PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE Replikasyon ✔ Hücre bölünmesi öncesinde DNA molekülünün kendini eşlemesine replikasyon denir. Bu şekilde genetik maddenin nesilden nesile aktarımı sağlanır. DNAnın Yarı Korunumlu Eşlenmesi Matthew Meselson (Methiv Meselsın) ve Franklin Stahl (Franklin Sıtal): 1958 yılında, DNA eşlenmesi üzerine deneyler yapmışlardır. Bu bilim insanları, yaptıkları deneyler sonucunda DNA’nın kendini yarı korunumlu (semikonservatif) eşlediğini ispat etmişlerdir. ✔ Bu deneyde 14N ve 15N içeren besi ortamı ve E. coli bakterisini kullanmışlardır. 14N normal azot, 15N azotun ağır izotopudur. Bakteriler santrifüj edildiklerinde ✔ Her iki polinükleotit zincirindeki azotları hafif olanlar (hafif DNA) --> Üstte ✔ Polinükleotit zincirlerinden biri ağır, biri hafif olanlar (melez DNA) --> Ortada ✔ Her iki polinükleotit zincirindeki azotları ağır olanlar (ağır DNA) --> Altta ✔ Normal azotlu DNA taşıyan bakteriler ağır azot içeren besiyerde birçok kez bölünecek şekilde yetiştiriliyor. ✔ 1. Bölünmenin sonunda oluşan bakterilerin DNA’sı santrifüj edildi ve bantlaşmanın ortada kaldığı görülür. Bu durumda oluşan bütün bakterilerin DNA’sının melez olduğu gösterir. ✔ 2. Bölünmenin sonunda tekrardan santrifüj yapıldı. Bu kez bantlaşmanın yarısının ortada yarısının altta bantlaştığı görüldü. Bu durum bakterilerin %50’sinin melez DNA, %50’sinin ağır DNA taşıdığını gösterir. ✔ 3. Bölünmenin sonunda bakterilerin DNA’sı santrifüj edildi. Bantlaşmanın küçük bir kısmının ortada büyük bir kısmının altta olduğu görüldü. Bu durumda oluşan bakterilerin %25’inin melez DNA, %75’inin ağır DNA taşıdığını gösterdi. Deney sonucunda, replikasyon sırasında bir zincirin kalıp olduğu diğer zincirinse kalıp zincire göre sentezlendiği kanıtlanmış oldu. ✔ Replikasyon sırasında, DNA’daki hidrojen bağlarının açılır ve her bir polinükleotit zincirinin karşısına yeni polinükleotit zincirleri üretilerek DNA sentezi yapılır. ✔ Her hücrede görülmese de her canlı tarafından gerçekleştirilebilir. ✔ DNA üzerinde replikasyonun başladığı noktaya replikasyon orijini denir. Prokaryotlarda Replikasyon Prokaryotlarda DNA halkasal olduğundan tek bir replikasyon orijini oluşturulur. Açılan polinükleotit zincirlerinin karşısına yeni zincirler oluşturularak replikasyon tamamlanır. Ökaryotlarda Replikasyon Ökaryotların DNA’sı lineer olduğundan, halkasal DNA’ya göre oldukça uzundur. Replikasyonun hızlıca yapılabilmesi için birden fazla replikasyon orijini oluşturulur. Açılan polinükleotid zincirlerinin karşısına yeni zincirler oluşturulur ve orijinler ilerleyerek birleşir. Replikasyon sırasında üç tane önemli enzim kullanılır. Bunlar, Helikaz, Ligaz ve DNA Polimeraz’dır. ✔ Helikaz; replikasyon orijinlerinde hidrojen bağlarının koparılmasını sağlayarak polinükleotit zincirlerinin ayrılmasını sağlar. ✔ DNA Polimeraz; polinükleotit zincirlerinin karşısına yeni nükleotidler ekleyerek yeni polinükleotit zincirlerinin 5’ --> 3’ yönünde üretilmesini sağlar. ✔ Ligaz; DNA parçalarının birleştirilmesi ve böylece polinükleotit zincirlerinin kesintisiz olmasını sağlar. ✔ DNA’nın iki ipliği birbirine zıt yöndedir.(antiparalel) (5’ --> 3’ ve 3’ --> 5’) ✔ DNA polimeraz helikaz enzimi ile iki polinükleotit zinciri açıldıkça 3’ à 5’ yönündeki ipliğin karşısına 5’ à 3’ yönünde iplik sentezleyerek yeni polinükleotit zincirini oluşturur. Ancak, 5’ --> 3’ yönündeki zincirin karşısına kesintisiz bir şekilde sentez yapamaz. ✔ Replikasyon orijini helikaz enzimi ile açıldıkça 100 - 200 nükleotid uzunluğunda 5’ --> 3’ yönünde ilerleyen kısa DNA parçaları sentezlenir. Bu DNA parçalarına okazaki parçaları denir. Okazaki parçaları daha sonra ligaz enzimi ile birleştirilerek 5’ --> 3’ yönündeki iplikte sentezlenmiş olur. Aziz Sancar: DNA’ların kendini onarım mekanizmasını keşfederek 2015 yılında Nobel Kimya ödülünü almıştır. Çalışmasına önce bakterilerle başlamış ve bir enzimin, bakteri DNA’sındaki hasarlı nükleotidleri çıkarırken bu nükleotidlerin çevresindeki 12 nükleotidi de kesip attığını keşfetti. İnsanlarda DNA’daki hasarlı nükleotitlerin çevresindeki 27 nükleotidin nasıl kesilip atıldığını ve “doğru” nükleotidlerin bu boşluğa nasıl yerleştirildiğini bulmuştur. Bu mekanizmanın 16 gen tarafından sentezlenen 16 protein ile işlediğini keşfetmiştir. Aziz Sancar ayrıca 2015 mayıs ayında ekibiyle birlikte insan genomundaki DNA onarım genlerinin bütün bir haritasını yayımlamıştır. Önceki konu: Nükleik Asitlerin Yapısı Sıradaki konu: Protein Sentezi

  • Bitkilerin Yapısı | selinhoca

    TABLET ANLATIMI İZLE TABLET ANLATIMI İZLE 2 ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 2 PDF İNDİR PDF İNDİR 2 TABLET ANLATIMI İZLE 3 ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 3 PDF İNDİR 3 TABLET ANLATIMI İZLE 4 ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE 4 PDF İNDİR 4 Bitkilerin Yapısı Kara hayatına uyum sağlamış bitkilerde genellikle toprak altına doğru gelişen kök bulunur. Kök; ✔ Bitkiyi toprağa bağlar. ✔ Topraktan su ve mineralleri alır. ✔ Besin depolar. ✔ Bazı hormonlar salgılar. Tohumun çimlenmesi sırasında oluşan ilk köke embriyonik kök ya da primer kök denir. Primer kökten sekonder kök çıkar. Böylece bitkide kök sistemi oluşur. Kök çeşitleri Bitkilerde genel olarak 2 farklı kök oluşabilir. Kazık kök: Primer kök ve ondan çıkan sekonder köklerle birlikte baskınlığını sürdürürse bu tür kök sistemine kazık kök denir. Odunsu ve bazı otsu bitkilerde görülür. Saçak kök: Dallanma sonucu tek bir kökün baskınlığı olmadan toprak yüzeyinin altında yayılan çok ince ve uzun köklerden oluşmuş kök sistemidir. Primer ve sekonder kök birbirinden ayırt edilemez. Otsu bitkilerde görülür. Kökün Boyuna Kesitinin Yapısı Kök 4 bölümde incelenir. Bu bölümler birbirinden kesin olarak ayrılmaz ve iç içe geçmiş durumdadır. ✔ Kaliptra ✔ Hücre bölünme bölgesi ✔ Uzama bölgesi ✔ Farklılaşma (olgunlaşma) bölgesidir. Kökün en uç kısmına büyüme konisi (bölgesi) denir. Kaliptra (Yüksük): Kökün en ucunda bulunur. Apikal meristem tarafından üretilir. Parankima dokusuna ait bir yapıdır. Hücre çeperleri içerisinde jelatinimsi bir madde olan müsilaj vardır. Kökün toprak içerisinde ilerlerken zarar görmesini engeller. Hücre Bölünme Bölgesi: Apikal meristem hücrelerinden oluşmuştur. Bu hücreler sürekli bölünerek kökün uzamasını sağlar. Bu hücreler dışa doğru kaliptrayı, içe doğru primer meristem hücrelerini oluşturur. Uzama Bölgesi: Apikal meristemin faaliyeti sonucu oluşur. Buradaki embriyonik hücreler uzayarak ve hacimlerini artırarak kökün uzamasını sağlarlar. Bu hücreler daha sonra bitkinin gerçek dokularını oluşturur. Farklılaşma (Olgunlaşma) Bölgesi: Uzama bölgesinin üzerinde bulunur. Uzama bölgesi hücrelerinin farklılaşması ile oluşmuştur. Bitkinin gerçek kök dokuları bulunur. Burada epidermis hücrelerinin farklılaşması ile emici tüyler oluşmuştur. Emici tüyler, topraktan su ve mineral emilmesini sağlar. Kökün Enine Kesitinin Yapısı ✔ En dışta epidermis bulunur. Epidermis tarafından oluşturulmuş emici tüyler de bulunabilir. ✔ Epidermis altında hücreler arası boşluklara sahip korteks bulunur. Korteks parankima hücrelerinden oluşmuştur. Genellikle nişasta depo eder. ✔ Korteksin en iç kısmında endodermis bulunur. Endodermisindeki kaspari şeridi su geçirmeyen bir tabaka oluşturur. ✔ Endodermisin altında merkezi silindirin hemen üstünde periskl bulunur. Burada bulunan parankima hücreleri meristem hücrelerine dönüşerek lateral meristemin ve yan köklerin oluşmasını sağlar. ✔ Kökün en iç kısmında merkezi silindir bulunur. Bu bölgede iletim demetleri vardır. Floem dış kısımda, ksilem ise iç kısımda bulunur. ✔ Monokotil bitkilerde merkezi silindirin ortasında öz bölgesi vardır. Bu bölge parankima hücrelerinden oluşmuştur. Dikotil bitkilerin kökünde ise öz bulunmaz. ✔ Üzerinde tomurcukları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleri taşıyan bitki kısmıdır. ✔ Topraktan alınan su ve minerallerin diğer organlara, yapraklarda üretilen organik maddelerinde köklere taşınmasını sağlar. Taşıma iletim dokusu ile olur. ✔ Genellikle toprak üstünde bulunur. Ancak bazı bitkilerde özelleşmiş toprak altı gövdeler de bulunabilir. Bitkilerde Çeşitli İşlevleri Üstlenmiş Farklılaşmış Gövdeler Stolon (sürünücü gövde): Toprak üstü yatay ince gövdedir. Rizom: Toprak altı yatay gövdelerdir. Stolona göre daha kalındır. Yumru gövde: Rizomların şişkinleşmesi ile oluşmuş toprak altı depo gövdeleridir. Soğan (Yassı gövde): Şişkinleşmiş yapraklardan oluşmuş toprak altı depo gövdeleridir. Sarılıcı gövde: Özel uzantıları ile bitkinin başka bir yere tutunarak büyümesini sağlayan gövdelerdir. Genel olarak iki çeşit gövde tipi vardır. ✔ Otsu gövde: Monokotil bitkiler ile bazı dikotil bitkilerde görülür. Gövdenin dışı epidermis ile kaplı olduğundan iç taraftaki klorofil taşıyan hücreler nedeni ile yeşil gözükür. ✔ Odunsu gövde: Bazı dikotil ve açık tohumlu bitkilerde görülür. Ağaç ya da çalı formunda olan bitkiler odunsu gövdeye sahiptir. Gövdenin dışı peridermis ile kaplı olduğundan kahverengi gözükür. İç taraftaki hücreler klorofil pigmenti taşımaz. Gövdenin Boyuna Kesitinin Yapısı ✔ Kök büyüme noktası ile benzerdir. Apikal meristem genç yapraklar tarafından korunur. ✔ Tohumlu bitkilerin gövdesi tohumsuz bitkilere oranla daha gelişmiştir. ✔ Gövdenin her dalının uç kısmında tepe tomurcuğu bulunur. Tepe tomurcuğu gövdenin uzamasını sağlar. Yapısı kök büyüme noktasına benzemektedir. Farklı olarak kökteki kaliptranın görevini gövdede tomurcuk yapraklar gerçekleştirmektedir. ✔ Gövde üzerinde yan dalların oluşumunu sağlayan yanal tomurcuk bulunur. Yanal tomurcukların çıkış yapacağı her noktaya nodyum denir. İki nodyum arasına ise internodyum denir. ✔ Hormonların etkisi ile tepe ya da yanal tomurcuklar aktifleşerek uzama sağlanır. Tepe tomucuğu aktif haldeyken yanal tomurcuklar uzama yapmaz. Buna apikal dormansi denir. Otsu Gövdenin Enine Kesiti ✔ En dışta epidermis bulunur. Dikotil bitkilerin odunsu gövdeye sahip olanlarında dışta peridermis bulunur. ✔ Epidermisin altında parankima dokusu bulunur. Dikotil bitkilerde bu doku korteks yapısını oluşturur. Monokotil bitkilerde ise korteks yoktur. ✔ Monokotil bitkilerde parankima içerisine iletim demetleri düzensiz olarak dağılmıştır. Ksilem ve floem arasında kambiyum bulunmaz. ✔ Dikotil bitkilerde korteksin altında iletim demetleri halka şeklinde dizilmiştir. İletim dokularının arasında kambiyum bulunur. ✔ Dikotil bitkilerde gövdenin en içinde öz bulunur. Monokotil bitkilerin gövdesinde ise öz bulunmaz. ✔ Fotosentez ve boşaltımı sağlayan yassılaşmış özel bitki organlarıdır. ✔ Bitkinin türüne göre çok farklı görevlerde bulunabilirler. (su ve besin depolama, korunma, böcek yakalama…) ✔ Gövde büyüme noktalarının faaliyeti sonucunda oluşur. Yaprağın Morfolojik Yapısı Yaprak Ayası ✔ Yaprağın yassılaşmış ve genişlemiş kısmıdır. ✔ Fotosentez ve gaz alışverişinin yoğun olarak yapıldığı yerdir. ✔ Şekil ve büyüklüğü bitkinin kalıtsal özelliği ve ekolojik adaptasyonuna göre farklılık gösterir. ✔ Bir yaprak bir tane yaprak ayasından oluşmuşsa basit yaprak; birden fazla aya varsa bileşik yaprak denir. ✔ İçinden iletim demetleri geçer. Bu iletim demetlerinin şekli (damarlanma) monokotil ve dikotil bitkilerde farklıdır. Monokotil bitkilerde paralel damarlanma gösterirken dikotil bitkilerde ise ağsı damarlanma görülür. Yaprak Sapı ✔ Yaprak ayasını gövdeye bağlar. ✔ Yaprağın gövdedeki konumunu belirlerken yaprak ayasının ışıktan verimli bir şekilde yararlanmasını sağlar. ✔ Palmiye gibi bazı bitkiler hariç monokotil bitkilerde yaprak sapı bulunmaz. Bu bitkilerde yaprak ayası doğrudan gövdeye bağlanır. Yaprağın Enine Kesitinin Yapısı ✔ Alt ve üstte tek sıralı epidermis hücreleri bulunur. Bu hücreler arasında stomalar bulunur. Epidermis hücreleri dış tarafta kutikula tabakasını oluşturur. ✔İki epidermis tabakası arasında kalan özümleme parankimalarının bulunduğu mezofil tabakası yer alır. ✔ Mezofil tabakasının üst kısmında düzenli sıralanmış daha koyu yeşil renkli palizat parankiması hücreleri; alt kısmında düzensiz ve boşluklu sıralanmış sünger parankiması hücreleri yer alır. ✔ Mezofil tabakası içinde iletim demetleri geçer. İletim demetlerinin palizata yakın olanı ksilem, uzak olanı floemdir. Sıradaki konu: Bitkisel Hormonlar - Hareket Önceki konu: Bitkisel Dokular

  • Madde ve Enerji Akışı | selinhoca

    PDF İNDİR TABLET ANLATIMI İZLE ÖZEL DERS ANLATIMI İZLE CANLILAR ARASINDAKİ BESLENME İLİŞKİSİ ✔ Canlılarda üç şekilde beslenme görülür. 1) Ototrof 2) Heterotrof 3) Hem ototrof hem heterotrof 1) İnorganik maddeleri kullanarak organik maddeleri üreten ve böylece, kendi besinini kendisi üreten canlılara ototrof denir. ✔ Ototrof canlılar, organik maddeyi üretme şekilerine göre ikiye ayrılır. Bunlar fotoototrof ve kemoototroftur. ✔ Fotoototroflar fotosentez yapar ve klorofil pigmentine sahiplerdir. ✔ Kemoototroflar ise kemosentez yapar ve prokaryotlardır. 2) Organik maddeleri beslenme yolu ile dışarıdan hazır alan canlılara heterotrof denir. Heterotrof canlılar beslenme şekillerine göre holozoik, saprofit ve parazit olmak üzere üçe ayrılır. ✔ Holozoik canlılar, besinlerini büyük parçalar halinde alır; sindirim sistemlerinde parçalayarak kullanırlar. Hayvanlar holozoik canlılardır. Besin çeşitlerine göre etçil (karnivor), otçul (herbivor) ve hepçil (omnivor) olarak üç gruba ayrılırlar. ✔ Saprofit canlılar, güçlü sindirim enzimlerine sahiplerdir. Sindirim enzimlerini hücre dışına salgılayarak organik maddelerin zardan geçebilecek boyutlara küçültürler. Daha sonra solunum metabolizmaları ile inorganik madde haline getirerek hücre dışına bırakırlar. Böylece organik maddeleri inorganik hale getirerek yeniden kullanabilir hale getirirler. Ototroflar için inorganik madde elde ederler. Madde döngülerinin gerçekleşmesinde çok büyük öneme sahiplerdir. Bazı bakteri ve mantarlar saprofittir. ✔ Parazit canlılar, sindirim enzimlerine sahip olmadıklarından sindirilmiş besinlerin hazır olarak bulunduğu yerlerde yaşarlar. Başka canlıların içinde ya da üzerinde yaşayarak canlının besinlerini alırlar ve canlıya zarar verirler. Aynı zamanda patojen (hastalık yapıcı) özellik gösterirler. Bazı bakteri, protista, mantar, bitki ve hayvanlar parazittir. 3) Fotosentez yaparak ototrof, besinini dışarıdan hazır alarak heterotrof beslenen canlılar hem ototrof hem heterotrof canlılardır. Öglena ve böcekçil bitki en önemli örnekleridir. Madde ve Enerji Akışı ✔ Ekosistemin biyotik faktörleri ekosistemin dengede kalmasını sağlar. Bu canlılardan herhangi birinin sayısının artması ya da azalması diğerlerini de olumlu ya da olumsuz olarak etkiler. ✔ Ekosistemdeki her canlının üretmiş olduğu organik maddeye biyomas ya da biyokütle denir. ✔ Biyokütle, bir canlıdan diğer canlıya besin yolu ile aktarılır. Bu aktarım sırasında biyokütlenin ve biyokütle içindeki kimyasal bağda bulunan enerjinin yaklaşık %90’ı kaybolur. %10’luk bir kısmı canlı vücuduna katılabilir. ✔ Ekosistemdeki madde ve enerji akışı her beslenme düzeyinde azaldığından besin piramitleri elde edilir. ✔ Besin piramidinin en altında daima ototroflar, diğer basamaklarında heterotroflar bulunur. Saprofitler ise belirli bir basamakta bulunmaz, her basamağa etki edebilirler. ✔ Piramitteki her bir basamağa trofik düzey denir. Besin Piramidinde Aşağıdan Yukarıya Doğru Gidildikçe ✔ Canlı sayısı azalır. ✔ Biyomas azalır. ✔ Canlıların vücut büyüklüğü artar. (Genellikle) ✔ Canlıların üreme hızı azalır. ✔ Aktarılan enerji miktarı azalır. ✔ Zehirli madde birikimi artar. Besin Zinciri ✔ Bir ekosistemde madde ve enerji akışı doğrultusunda canlıların sıralanması ile oluşan zincirdir. Besin Ağı ✔ Birden fazla besin zincirinin kesişmesi ile oluşan karmaşık zincirdir. Kilit Taşı Tür ✔ Besin ağındaki türler ekosistemin dengesi açısından birbirine bağımlıdır ve bazı türler bütün sistem üzerinde diğerlerinden daha fazla etki gösterirler. Besin ağındaki bu özellikteki canlılar kilit taşı türdür. ✔ Kilit taşı türün yok olması besin zincirindeki diğer canlıların yok olması ya da azalmasına yol açar. Örnek: Denizyıldızı popülasyonunun ekosistemden çıkarılması, midye popülasyonunun kontrolsüz artmasına neden olur ve diğer birçok türü uzaklaştırır. Biyolojik Birikim ✔ Besin piramidinde üreticiden tüketiciye doğru çıkıldıkça canlı vücudunda biriken zehir miktarı artar. Sıradaki konu: Madde Döngüleri Önceki konu: Ekolojik Terimler

bottom of page